Havza Haber Ajansı’nın haberine göre, son yıllarda ulusal medya “influencer hâkimiyeti” olarak adlandırılan bir olguyla karşı karşıya. Bu süreçte, influencer/blogger/ünlülerin televizyon programlarında gereğinden fazla ve uygunsuz şekilde yer alması, uzmanlığın ve içerik derinliğinin geri plana itilmesine yol açmıştır. Bu durum, sadece medya dünyasındaki paradigmatik dönüşümlerin bir yansıması değil, aynı zamanda kültürel hedefler ile içerik üretimindeki operasyonel yaklaşımlar arasındaki yapısal bir çelişkiyi gözler önüne sermektedir.
Kültürel bir kurum olarak ulusal medya, her zaman uzmanlık, itibar ve toplum rehberliği gibi unsurlardan doğan meşruiyetine dayanmıştır. Ancak, özellikle uzmanlık gerektiren programların, kültürel sermayeden yoksun influencerlar tarafından ele geçirilmesi, bu meşruiyeti zamanla beğeni (like) ve takipçi (follower) temelli bir sosyal sermayeye indirgemektedir. Bunun en açık örneklerinden biri, sosyal ve psikolojik alanlardaki uzmanların yerini, ne mesleki yetkinliğe sahip olan ne de sözlerinin sonuçlarından sorumluluk duyan sanal figürlerin almasıdır.
Örneğin, yakın zamanda yayınlanan bir programda bir kadın uzmana yönelik aşağılayıcı bir video geniş çapta tepki toplamasına rağmen kaldırılmamış, aksine izlenme oranlarını artırmak amacıyla sansasyonel içerik üretiminin bir parçası hâline getirilmiştir. Bu yaklaşım, kültürü tüketilebilir ve temelsiz bir ürüne dönüştürerek, “kültürün metalaşması” (commodification of culture) olarak adlandırılan süreci pekiştirmektedir.
Her ne kadar evlilik ve çocuk sahibi olma gibi konuları teşvik eden programlar, görünüşte ulusal nüfus politikalarıyla uyumlu olarak tasarlansa da, bu programlarda alanında uzman olmayan sunucu ve konukların yer alması, asıl önceliğin toplumu bilinçlendirmek değil, gerçeğin “gösterişli bir yeniden üretim” olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yaklaşım, yalnızca izleyicinin medyaya olan güvenini sarsmakla kalmaz, aynı zamanda Habermas’ın ifadesiyle, kamusal söylemde “iletişimsel aklı” zayıflatır.
Bu olgunun sonuçları iki düzeyde incelenebilir:
1. Mikro Düzey: Uzmanlığın sahte şöhretle yer değiştirmesi, izleyiciyi derin analizlerden uzak, kısa vadeli ve yüzeysel içerik tüketimine yönlendirir. Bu durum, toplumun karmaşık sorunlarla baş etme kapasitesini (sosyal dayanıklılığını) azaltır.
2. Makro Düzey: Ulusal medyanın sembolik sermayesinin aşınması, kültürel kurumları alternatif söylemlerle (örneğin, resmi olmayan dijital medya ortamları) karşı karşıya getirerek onları marjinalleştirir ve nesiller arası kopuşu derinleştirir.
Bu sorundan çıkış yolu, medya kuruluşlarının dengeli bir yaklaşım benimseyerek içerik çekiciliği ile analitik derinlik arasında bir denge kurmasıdır. Bu doğrultuda bazı öneriler şunlardır:
1. Uzman seçiminde, yalnızca sosyal medyadaki popülerlik değil, mesleki yeterlilik ve deneyimin önceliklendirilmesi.
2. Program içeriklerinin titizlikle denetlenerek, aşağılayıcı veya alakasız kliplerin yayılmasının önüne geçilmesi.
3. Konukların kişisel ve mesleki itibarına saygıyı sağlamak amacıyla, sunucular ve röportaj yapanlar için etik çerçevenin tanımlanması.
4. İçerik zenginliğini güvence altına almak için seçkinlerin medya süreçlerine daha fazla katılımının teşvik edilmesi.
5. Tehdidi fırsata çevirmek: Medya bilinci yüksek, sorumluluk sahibi influencerların potansiyelinden stratejik şekilde yararlanmak.
Blogger hâkimiyeti, uzmanlığa dayalı geleneksel medya anlayışı ile popüler kültüre yaslanan postmodern dalga arasındaki çatışmanın bir yansımasıdır. Genç izleyiciyi cezbetmek bir zorunluluk olsa da, ulusal medya bunu sembolik sermayesini koruyarak yapmalıdır. Bu krizden çıkış, medyanın kimliğini yeniden tanımlamasını gerektirir; öyle ki, hem eleştirel söylemi güçlendirsin hem de kültürün salt tüketilebilir bir meta hâline gelmesini önlesin.
Ancak bu şekilde, medya kuruluşları asli misyonlarına —toplumu bilinçlendirme ve ulusal bütünlüğü pekiştirme— sadık kalabilirler. Bloggerlaşma olgusu kısa vadede izleyici sayısını artırsa da, uzun vadede medyanın itibar kaybına ve toplumsal meselelerde yüzeyselliğin derinleşmesine yol açmaktadır. Kültürel bir kurum olarak ulusal medya, profesyonel ve uzmanlık temelli ilkeler doğrultusunda hareket etmeli ve temelsiz sansasyonları yeniden üretme aracına dönüşmekten kaçınmalıdır. Ancak bu şekilde, toplumun bilinçlenmesine katkıda bulunarak gerçek rolünü yerine getirebilir.
yorumunuz