Uzmanlar Meclisi üyesi Hüccetü’l-İslâm ve’l-Müslimîn Asker Dîrbâz, Havza Haber Ajansı muhabirine yaptığı açıklamada İsrail rejiminin mahiyeti ve motivasyonlarına değinerek bu gayrimeşru rejimin varlığını “suç işlemeye” dayandırdığını ve bunun üç temel kökü bulunduğunu belirtti.
Suç İşleme Eğiliminin İdeolojik ve Siyasi Üç Kökü
Hüccetü’l-İslâm ve’l-Müslimîn Dîrbâz, dinî öğretilerin araçsallaştırılmasına dikkat çekerek şöyle dedi:
“Yahudilik içindeki bazı akımlar, Yahudi kavmini ‘seçilmiş bir kavim’ olarak tanıtıyor ve bu anlayışı öyle bir şekilde yaygınlaştırıyor ki diğer topluluklar daha aşağı görülüyor. Böyle telkinler ayrımcı bir bakış açısına ve baskıcı davranışlara zemin hazırlıyor.”
Birinci kök: Dinden ideolojik olarak yararlanma
Uzmanlar Meclisi üyesi şöyle açıkladı:
“Yahudiliğin bazı liderleri ve dini metinleri, ‘seçilmiş kavim’ kavramını öne çıkarıyor. Bu anlayış, farklı inançtaki insanları ‘aşağı’ kabul eden ve onlara karşı insanlık dışı davranışlara yol açan bir bakışı besliyor. Bu ideolojik yorumlar, düşmanca eylemleri meşrulaştırmaya hizmet ediyor.”
İkinci kök: Toprak vaatlerinin uydurulması ve kıyamet öğretileriyle bağlantı kurulması
İlahiyatçı ve üniversite hocası Hüccetü’l-İslâm ve’l-Müslimîn Dîrbâz sözlerine şöyle devam etti:
“Bu rejim içerisindeki bazı gruplar, ‘Nil’den Fırat’a’ gibi iddialarla sahte bir toprak vaadi anlatısı ortaya koymuşlardır ve bu söylem başka topraklara tecavüzü ve işgali haklı göstermektedir. Ayrıca Hz. İsa’nın (a.s.) zuhurundaki bölgesel rol hakkında bazı iddialar ortaya atılıyor; bu da bazı Hristiyan akımlarıyla araçsal bir bağ kurmaya ve bu bağlantılardan siyaset yoluyla yararlanmaya yol açıyor.”
Üçüncü kök: Jeopolitik ve ekonomik çıkarlar ile dış destek
Hüccetü’l-İslâm ve’l-Müslimîn Dîrbâz, üçüncü kökü açıklarken dış çıkarların rolüne değinerek şöyle dedi:
“Batı Asya bölgesinin doğal zenginlikleri ve kapasitesi (petrol, gaz, madenler ve nüfus) stratejik bakışlar için güçlü bir motivasyon olmuştur.”
Ayrıca bu faktörlerin Amerika Birleşik Devletleri gibi devletleri ve kendini görünüşte Hristiyanlığın destekçisi gösteren bazı grupları İsrail rejimini desteklemeye yönelttiğini, böylece bölgesel kaynaklara erişim ve nüfuz sağlandığını ekledi.
Hüccetü’l-İslâm ve’l-Müslimîn Dîrbâz sözlerine şöyle devam etti:
“Bu üç kökün birleşimi — dinin ideolojik olarak kötüye kullanılması, sahte ve meşrulaştırıcı toprak iddiaları ve çıkar temelli dış destek — söz konusu ‘zalim Siyonist rejimi’ şiddet eylemlerine başvurmaya sevk etmiş ve varlığını bu eylemlerle sürdürmesine yol açmıştır.”
Siyonist rejim sömürgeci devletlerin suç ortağıdır
Hüccetü’l-İslâm ve’l-Müslimîn Dîrbâz, Siyonist rejimin icraatlarına değinerek şöyle dedi:
“Bugün İsrail adlı gayrimeşru rejimin yaptıkları aslında küresel istikbarın — ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve bazı diğer ülkelerin — yönettiği politikaların bir uzantısıdır.”
Siyonist rejimin Batı politikalarının uygulanmasındaki rolü
Hüccetü’l-İslâm ve’l-Müslimîn Dîrbâz şunları belirtti:
“İsrail, gerçekte Batılı devletlerin yürütme koludur ve bu rejimin işlediği cinayetlerin kökeninde onların doğrudan ve dolaylı destekleri vardır. Lübnan, Yemen, Suriye, Tunus, Irak ve İran’a yönelik son 12 günlük savaşta gerçekleşen saldırılar bu suç eğiliminin örnekleridir. Siyonist rejim, hatta yedi–sekiz ülkeye daha saldırı planını da gündemine almış durumda.”
Bazı Arap Ülkelerinin ABD ile İşbirliği
Uzmanlar Meclisi üyesi ayrıca bölgedeki bazı Arap devletlerinin rolüne değinerek şöyle ekledi:
“Ne yazık ki bazı Arap ülkeleri, özellikle de Körfez’deki devletler, ABD ile birlikte hareket ederek hatta Washington’a hediyeler sundular.”
Hüccetü’l-İslâm ve’l-Müslimîn Dîrbâz şöyle ifade etti:
“Amerika, bir yandan bu ülkeleri Hamas gibi direniş gruplarıyla müzakere etmeye zorluyor, diğer yandan aynı anda İsrail’in bu ülkelere yönelik saldırılarını destekliyor.”
ABD’nin Çifte Standardı
Hüccetü’l-İslâm ve’l-Müslimîn Dîrbâz vurguladı:
“ABD’nin çifte standartlı tavrı defalarca ortaya çıktı; bir taraftan müzakere sloganları atıyor, öte yandan saldırı talimatları veriyor ve Siyonist rejimin tecavüzlerine destek sağlıyor. Bunun son örneği Katar’da yaşandı. ABD, Hamas liderlerini müzakereye davet ederken, aynı anda onların toplantı ve ikamet ettikleri yerler Siyonist rejimin saldırısına uğradı.”
Askerî Yenilginin Yerine Abluka
Hüccetü’l-İslâm ve’l-Müslimîn Dîrbâz, İsrail’in Gazze halkına yönelik çocuk katli politikalarını kınayarak şöyle dedi:
“Zalim Siyonist rejim, Gazze ve Filistin halkının iradesini katliamla kıramayınca bu kez kapsamlı bir abluka ve gıda ile suyun kesilmesine yöneldi.”
İlahiyatçı ve üniversite hocası, Gazze ablukasının sonuçlarına değinerek şunu vurguladı:
“Gıda ve su için asgarî kotalar belirlemek ve insanların temel ihtiyaçlarını engellemek bir tür ‘ölüm dayatması’dır. Yardım almak için sıraya giren birçok kişi ya saldırılarda hedef alınarak şehit ediliyor ya da açlıktan ölüyor. Böylesi vahşeti işleyenlere nasıl insan denebilir?”
Uluslararası Kurumlara Eleştiri
Uzmanlar Meclisi üyesi, Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi’nin faaliyetlerini eleştirerek şöyle dedi:
“Bugün bu kurumların, zalim Siyonist rejimin savaş suçlarına karşı tutumu etkisizdir. Artık bu kuruluşlardan hiçbir tepki duyulmuyor.”
Hüccetü’l-İslâm ve’l-Müslimîn Dîrbâz, BM’de Filistinlilerin haklarıyla ilgili alınan kararları hatırlatarak uluslararası yükümlülüklere değindi ve ekledi:
“İsrail rejimi bu kararların aksine hareket ediyor ve Filistinlilere ait kabul edilen bölgelerdeki saldırılarını sürdürmeye devam ediyor.”
Zalim Siyonist Rejime Karşı Küresel Sessizlik ve Eylemsizlik
Hüccetü’l-İslâm ve’l-Müslimîn Dîrbâz şöyle dedi:
“Eğer birisi evimize girip birkaç odayı işgal ederse hiçbir aklı başında kişi ve bilinçli vicdan bunun adalet veya çözüm olarak kabul edilebileceğini kabul etmez. BM kararları büyük güçlerin etkisi altında kalsa ve hatalı olsa bile işgalci tarafın fiilen sergilediği tutum her türlü adaleti ve yükümlülüğü ortadan kaldırır.”
Hüccetü’l-İslâm ve’l-Müslimîn Dîrbâz vurguladı:
“Bu sürece karşı küresel sessizlik ve eylemsizlik, uluslararası toplum için utanç vericidir. Biz, bu zalim, habis ve kan dökücü rejimle uluslararası kurumların daha ciddi şekilde mücadele etmesini talep ediyoruz.”
Arap ve İslam Ülkelerinin Birliği Çağrısı
Uzmanlar Meclisi üyesi sözlerine şöyle devam etti:
“Bölgedeki Arap ülkeleri, özellikle Katar devleti ve ABD ile ve Batılı güçlerle yakın ilişkileri olan diğer Arap yönetimleri, İslam ümmetiyle aynı sesle hareket etmeli; tek yumruk hâline gelerek İsrail karşısında birleşik bir duruş sergilemelidir. İslam ülkeleri birleşmeli ve İsrail’in işlediği suçlara karşı gerekli yasal önlemleri alarak kararlı bir tavır göstermelidir.”
Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması ve İlgili Suçlamalar
Hüccetü’l-İslâm ve’l-Müslimîn Dîrbâz, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na (NPT) değinerek şöyle dedi:
“Yaklaşık yüz ülke bu anlaşmaya katılmış ve nükleer silahların yayılmasını önlemek için düzenlemeler getirilmiştir. Ancak ‘gayrimeşru İsrail rejimi’ bu yükümlülükleri kabul etmemiştir ve nükleer başlıklarını artırmaktadır. İsrail, koşullar elverişli olursa saldırgan doğası gereği bu silahları kullanmaya yönelecektir.”
yorumunuz