Havza Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre İlim Havzaları Müdürü Ayetullah Ali Rıza Ârafi, ülke genelindeki eyalet merkezlerinin belediye başkanlarıyla İlim Havzaları Yönetimi Ofisi’nde yaptığı görüşmede, Fâtımiyye günlerini anarak ve Hz. Fâtıma Zehrâ’nın (s.a) şehadetini yâd ederek toplumun yönetimi, hizmet anlayışı ve dinî terbiyesinde o hazretin nurlu hayatından ilham alınmasının zorunluluğuna vurgu yaptı.
Halka Hizmetin Değeri
İlim Havzaları Müdürü konuşmasının başında, İçişleri Bakanlığı yetkililerine ve eyalet belediye başkanlarına teşekkür ederek şöyle dedi: “Halka hizmet büyük bir ibadettir; eğer bu hizmet ilahî bir niyetle yapılırsa, Allah’ın ve Ehl-i Beyt’in (a.s) rızasına ulaşma yoluna girilmiş olur.”
Ayetullah Ârafi, Fâtımiyye günlerinin manevî atmosferine değinerek ekledi: “Şu anda Hz. Zehrâ’nın (s.a) yas dönemindeyiz. Bu vesileyle yürüttüğümüz idarî sorumlulukların yanı sıra, o eşsiz hanımefendinin ilmî, ibadetî, toplumsal ve siyasî makamını açıklamaya özel bir önem vermemiz gerekir. Çünkü onun hayatı, insan yaşamının tüm boyutları için eksiksiz bir örnektir.”
İlim Havzaları Yüksek Şurası Üyesi sözlerini şöyle sürdürdü: “Kerîme-i Ehl-i Beyt’in (s.a) şehri olan Kum, bin yılı aşkın süredir Hz. Zehrâ’nın (s.a) bereketi ve nurundan feyz almaktadır. Bu şehir, o büyük hanımefendinin inayeti sayesinde ilim, hikmet ve maneviyatın merkezi hâline gelmiş ve bugün de İslam dünyasında dinî düşüncenin bayraktarlığını sürdürmektedir.”
Anayasa Koruma Konseyi’nin Fıkıh Üyesi, konuşmasının devamında rivayet kaynaklarına atıfta bulunarak şöyle dedi: “Şiî ve Sünnî kaynaklarda Hz. Fâtımatü’z-Zehrâ’nın (s.a) makamı ve konumu hakkında birçok hadis nakledilmiştir. Bunlardan biri her iki mezhep tarafından da aktarılan meşhur ve mütevatir bir rivayettir. Bu hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: ‘Allah, Hz. Fâtıma’nın (s.a) nuruyla gökleri ve yeri aydınlattı ve melekleri onun nurundan yaratarak var etti.’ Bu rivayet, Hz. Zehrâ’nın (s.a) ilahî nurların kaynağı olduğunu ve varlığın, onun varlığıyla anlam kazandığını göstermektedir.”
Hz. Zehrâ (s.a): İlahi Nurun Tecellisi ve Varlık Âleminde Feyz Vesilesi
Ayetullah Ârafi, bu hadisi felsefî bir bakışla açıklayarak şöyle devam etti: “İslam hikmetine göre varlık âlemi, mertebeler ve derecelerden oluşur. İnsanlığın bugüne kadar keşfettiği kısım, sadece varlığın ilk aşaması olan madde âlemidir. Tüm büyüklüğüyle galaksiler, milyarlarca ışık yılı uzaklıkta keşfedilen uzay boşlukları dahi, varlığın küçük bir bölümünü oluşturur. Kur’ân-ı Kerîm bu cihanı ‘dünyâ’ kelimesiyle anmıştır; yani daha aşağı, daha yakın olan âlem. Üst âlemlere göre küçük ve sınırlı bir sahadır.”
Ayetullah Ârafi, sözlerine şöyle devam etti: “Bu duyularla algılanan âlemin ötesinde melekût âlemi ve mücerredât (soyut varlıklar) âlemi gibi başka boyutlar da vardır. Bu âlemler, maddî duyguların erişemeyeceği, tamamen nur ve hakikat esasına dayalı alanlardır. Meleklerin âlemi, nur âlemidir; ancak bu fiziksel bir ışık değil ilahî nurla sürekli bağlantı hâlinde olan manevî bir ışıktır. Nitekim Kur’an’da buyurulur: ‘Allah göklerin ve yerin nurudur.’ (Nur, 35) İşte bu nur, âlemi canlı ve anlamlı kılan hakikattir.”
İlim Havzaları Genel Müdürü, bu varlık mertebeleriyle Hz. Zehrâ’nın (s.a) konumu arasındaki ilişkiye dikkat çekerek şöyle dedi: “Söz konusu hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.a), Hz. Zehrâ’yı (s.a) meleklerin ve göklerin nurundan istifade ettiği bir nur olarak tanıtmaktadır. Bu, onun mübarek varlığının madde âleminin ötesinde melekût âlemine ait bir mertebede bulunduğunu gösterir; yani saf nurun, mutlak hakikatin makamında.”
Ayetullah Ârafi sözlerini şöyle sürdürdü: “Kur’an ve Ehl-i Beyt (a.s) öğretilerine göre varlık, nur üzerine kurulmuştur. Hz. Fâtımatü’z-Zehrâ (s.a), bu ilahî nurun en kâmil tecellisidir ve Yaratıcı ile yaratılmışlar arasında feyz aracısıdır. Bu makamı tanımak yalnızca tarihî ya da rivayet temelli bir konu değildir; aynı zamanda derin bir marifet meselesidir. Çünkü bu anlayış bizim varlıkla, ibadetle ve toplumsal hayatla olan ilişkimizi yeniden tanımlar.”

Şehir Yöneticilerine Önemli Tavsiye
Anayasa Koruma Konseyi’nin Fıkıh Üyesi şöyle dedi: “Toplumsal ve yönetsel alanda da eğer şehir yöneticileri bakış açılarını bu ilahî ve nurlu perspektife göre düzenlerlerse, halka hizmet yalnızca bir idarî görev olmaktan çıkar, ibadet ve manevî bir yolculuğa dönüşür. İşte şehir yönetiminde yer alması gereken asıl ruh budur.”
İlim Havzaları Yüksek Şurası Üyesi sözlerine şöyle devam etti: “Temennimiz odur ki bu toplantılar ve istişareler, özellikle şehir yönetiminde yeni adımların atıldığı bu dönemde bereket ve dönüşümün kaynağı hâline gelsin. Şehirlerin kalkınma programları dinî kültürden ilham alarak, belgeli, amaçlı ve İslamî değerlere dayalı biçimde ilerlesin. Kum, her zaman olduğu gibi İslam’ın aydınlık medeniyetinin simgesi ve ülkenin diğer şehirleri için bir örnek olmalıdır.”
Müminin Uçuşunun İki Kanadı: Samimi İbadet ve Doğru Hizmet
Anayasa Koruma Konseyi’nin Fıkıh Üyesi şu ifadelerle sözlerini tamamladı: “Eğer davranışlarımızda, ibadetlerimizde ve hizmet anlayışımızda ilahî bilinci ve samimi niyeti merkeze alırsak o zaman amellerimiz de bir nur kazanır; bu nur, bu dünyanın sınırlarını aşarak anlam âlemine bağlanır. Hz. Zehrâ’nın (s.a) namazı bunun en mükemmel örneğidir. Onun hakkında başka hiçbir rivayet olmasaydı bile yalnızca bu anlatım, bu yüce hanımefendinin sonsuz büyüklüğünü açıklamaya yeterdi.”
Ayetullah Ârafi, konuşmasının devamında İslam’ın düşünce sisteminde iki temel sütunun “ibadet” ve “hizmet” olduğunu belirterek şöyle dedi: “İslamî dünya görüşünde ibadet, kul ile Allah arasındaki bağ; hizmet ise kul ile insanlık arasındaki bağdır. Bu iki unsur, mümin insanın yükselişinin iki kanadıdır. İslam, ibadeti en yüce mertebeye yerleştirir ve onu ahlakın, marifetin ve adaletin temeli olarak görür; ancak bunun yanında hizmetin de aynı ağırlıkta bir konumu vardır ve büyük bir ibadet sayılır.”
Ayetullah Ârafi, sözlerini şöyle sürdürdü: “İslam’daki hizmet anlayışı, kökleri kulluk ruhuna dayanan ilahî ve bütüncül bir düşünce sistemidir. Eğer halka hizmet ilahî bir niyetle yapılırsa tıpkı namaz ve oruç gibi ibadet hükmündedir ve manevî bir değere sahiptir. Bu bakış açısı, yöneticilerin ve toplum hizmetkârlarının sorumluluğunu daha da ağırlaştırır; çünkü samimiyetle yapılan her hizmet insanı Allah’a yakınlaştıran bir adım hâline gelir.”
İlim Havzaları Müdürü, bu iki kavram arasındaki bağı açıklayarak şöyle dedi: “Samimi ibadet ile dürüst hizmet, aslında tek bir hakikatin iki yansımasıdır. İnsan ibadette Allah’a yaklaşır; hizmette ise bu yakınlığın yeryüzündeki tezahürünü gerçekleştirir. İbadet toplumun ruhunu diriltir, hizmet ise onun bedenini harekete geçirir; böylece toplum canlı, üretken ve dengeli bir yapıya kavuşur.”
Şehir Yöneticileri Halk Hizmetini Bir İbadet Olarak Görmeli
Anayasa Koruma Konseyi’nin Fıkıh Üyesi vurguladı: “İslam ümmetinin kurtuluşu ve yücelişi, ‘ibadet’ ile ‘hizmet’in birbiriyle birleşmesindedir. Yani iman ve maneviyat, sosyal, kültürel ve imar faaliyetlerinde görünür hâle gelmelidir. Şehir yöneticileri halka hizmeti bir ibadet olarak görüp ilahî bir niyetle hareket ederlerse şehirler nurlu ve manevî mekânlara dönüşürler; tıpkı Hz. Zehrâ’nın (s.a) bereketiyle ilim ve nur şehri olan Kum gibi.”
Ayetullah Ârafi, Hz. Zehrâ’nın (s.a) yüce makamına ve İslam’ın ibadet ile hizmet anlayışına değinerek şöyle devam etti: “İslamî bakışa göre ibadet ve hizmet birbirinden ayrılmaz iki hakikattir. Bu iki unsur, müslüman hayatının anlamını ve hayât-ı tayyibe’nin (temiz, ilahî hayatın) mantığını oluşturur.”
Ayetullah Ârafi, bu ahlakî ve irfanî bağı açıklarken şöyle dedi: “Birçok rivayette halka hizmet, büyük ibadetlerle denk tutulmuştur. Bazı hadislerde, başkalarına hizmet etmenin sevabının hac ve umre sevabına denk olduğu, hatta kimi rivayetlerde onlardan üstün sayıldığı belirtilmiştir. Bir başka rivayette ise, ‘Kim insanların yolundan bir taşı kaldırır da kimse zarar görmezse, onun için bir umre sevabı yazılır’ buyrulmuştur. Bu bakış açısı gösteriyor ki, İslam’ın mantığında halka hizmet, niyet ilahî olduğu sürece insanı kemalin zirvesine ulaştıran büyük bir ibadettir.”
Ayetullah Ârafi şöyle devam etti: “İbadet ve hizmet, gerçekte aynı ruhun iki yönüdür. İbadet, insanın Allah’la kurduğu aşk dolu ve sır dolu bağdır; hizmet ise insanın Allah’ın kullarıyla kurduğu sevgi dolu bağlantıdır. Bu iki unsur bir insanda birleştiğinde, ‘kâmil insan’ ortaya çıkar. Böyle bir insan kendi kabuğuna çekilmez; varlığı açılır, başkalarını da sevgisinin, duyarlılığının ve sorumluluğunun ışığına dâhil eder.”
İslam’da Hizmet Sadece İdari Bir Görev Değildir!
İlim Havzaları Müdürü sözlerine şöyle devam etti: “İslam’da hizmet, yalnızca bir idarî görev veya maddî bir alışveriş değildir. Hizmet, insani ve ilahî aşkın köklerinden beslenir. Başkalarının sıkıntılarını gönüllü olarak, sevgi ve merhametle gidermeye çalışan kimse, benmerkezli sınırlarının dışına çıkarak insanlık yoluna girmiş olur. Böyle bir kimse ‘varlığının Yusuf’unu’ maddî kazançla satmaz; onu Allah’ın rızası yolunda sunar.”

İslam Düşüncesinde Kâmil İnsan Anlayışı
Ayetullah Ârafi, İslam düşüncesinde “kâmil insan” kavramını açıklayarak şöyle dedi: “Kâmil insan, varlığında iki hissi en yüce noktaya taşımış olandır: Birincisi, kutsal ve ilahî duygudur ki onu ibadet, dua ve Allah’la derin bir münâcât yoluna yöneltir; ikincisi ise sevgi ve hizmet hissidir ki onu insanlara karşı merhametli, fedakâr ve hizmetkâr kılar. Bu iki duygu, İslamî ölçülere göre insan kemâlinin temel göstergeleridir.”
Ayetullah Ârafi, şöyle devam etti: “Bazı insanlar yalnızca kendileri ve aileleriyle sınırlı bir hayat sürerler; fakat bazıları toplumu, ümmeti ve hatta tüm insanlığı sevgi ve sorumluluk alanlarına dâhil ederler. Ruhun bu açıklığı, ibadetle hizmetin birleşmesinden doğar.”
Halka Hizmet: Büyük Bir Nimet ve İlâhî Emanet
İlim Havzaları Müdürü, şehir ve yürütme yetkililerinin bu anlayışı hayata geçirme sorumluluğuna işaret ederek şöyle dedi: “Belediye başkanları, yöneticiler ve yetkililer bilmelidir ki halka hizmet etme imkânı, büyük bir nimet ve ilahî bir emanettir. Eğer bu hizmet, ilahî niyet ve kulluk ruhuyla yapılırsa, ibadetle eşdeğer hatta ondan üstün olur. Gerçek bir İslam şehri, yönetimi sevgi, hizmet ve marifet temeli üzerine kurulu olan şehirdir.”
Anayasa Koruma Konseyi’nin Fıkıh Üyesi sözlerine şöyle devam etti: “İslamî yönetim sisteminde halka hizmet, temel bir ilke ve İslam düşüncesinin sistematik bir unsurudur. Bu ruh, idarî ve toplumsal yapımıza nüfuz ederse, toplumumuz hayât-ı tayyibeye ve ilahî medeniyete doğru ilerleyecektir. İslam’ın mantığında hizmet, sadece bir görev değil; insanı Allah’a yakınlaştıran semavî bir ibadettir.”
Ayrıca İlim Havzaları Müdürü şu vurguyu yaptı: “Hizmet, hayât-ı tayyibenin ve Müslümanca yaşamın temel direklerinden biridir. İslam düşüncesinde hizmet, ibadetle birlikte mümince yaşamın gerçek anlamını oluşturur.”
Ayetullah Ârafî şöyle vurguladı: “Hizmetin ruhu, insanın kendinden çıkması, bireysellik dairesinden geçip başkalarını kendi varlığının bir parçası olarak görmesidir. Kâmil insan, hem ibadette hem de hizmette adım atan kişidir; ibadet onu gökyüzüne, Allah’a bağlar; hizmet ise onu yeryüzüne ve insanlara bağlar. Bu ikisinin birleşimi, mümin ve kâmil insanın özüdür.”
İnsanların İşini Kolaylaştırmanın Değeri
Ayetullah Ârafî sözlerine şöyle devam etti: “Bazen insanlar görevli oldukları veya maaş aldıkları için çalışırlar; ancak İslam’ın mantığında hizmet bundan çok daha ötedir. Gerçek değeri, kişi içten bir sevgi, ilgi ve sorumluluk duygusuyla insanların sıkıntılarını gidermek için adım attığında ortaya çıkar. Hizmete duyulan bu aşk, insani kemalin bir göstergesidir.”
Anayasa Koruma Konseyi fakihlerinden biri olan Ayetullah Ârafî ekledi: “İslam düşüncesinde, günlük ve basit işler bile eğer ilahî bir niyetle ve İslami hizmet anlayışıyla yapılırsa ibadet değeri kazanır. Hizmet fırsatları kısa ömürlüdür; gençlik ve görev süresi çabuk geçer. Ancak hizmet, samimi bir niyet ve ilahî bir ruhla yapılırsa, kalıcı bir sermayeye dönüşür ve etkisi toplumda sonsuza dek devam eder.”
Ayetullah Ârafî bu anlamı şöyle açıkladı: “İmam Sadık’tan (a.s) bir rivayette şöyle buyrulmuştur: Eğer bir kimse bir öğrenci yetiştirirse veya insanların hayrına ve hizmetine giden bir yol açarsa, o iş sürdüğü müddetçe, o yolda yürüyen herkesin sevabına ortak olur; onların sevabından hiçbir şey eksilmez. Aksine, onun sevabı kıyamet gününe kadar devam eder. Bu, insanın hem Allah katında hem de insanların hayatında ebedî bir kul olabileceği anlamına gelir.”
Uzmanlar Meclisi Başkanlık Heyeti Üyesi, bu bağlamda belediye başkanlarının rolüne dikkat çekerek şöyle dedi: “Şehre ve vatandaşlara hizmet etmek, kalıcı hizmetin en önemli örneklerinden biridir. Belediye başkanları, meclis üyeleri ve şehir yöneticileri, hizmetlerini kültürel, sosyal ve çevresel boyutlarda genişleterek şehirleri İslami ve erdemli şehir modeline dönüştürebilirler.”
Başarılı Belediye Başkanının Özellikleri
İlim Havzaları Genel Müdürü Ayetullah Ârafî şu açıklamada bulundu: “Başarılı bir belediye başkanı veya yönetici, sadece imar ve altyapı çalışmalarına odaklanan kişi değildir; o, şehrin manevi, kültürel ve insani boyutlarına da dikkat eden kimsedir. Kapsamlı bir bakış açısıyla kentsel gelişimle vatandaşların ahlaki ve kültürel yücelişi arasında bağ kurabilen yönetici, dengeli ve huzurlu bir toplum inşa edebilir.”
Ayetullah Ârafî sözlerini şöyle sürdürdü: “Belediyecilik ve şehir planlamasında bütüncül ve geleceğe dönük bir bakış büyük önem taşır. Kentsel planlamalar, ayrıntılı araştırmalara, halkın gerçek ihtiyaçlarının doğru tespitine ve İslami değerlere dayandırılmalıdır ki yapılan hizmetler hem etkili hem de kalıcı olsun.”
Ayetullah Ârafî, şehircilik ve imar programlarında bütüncül yaklaşımın zorunluluğuna vurgu yaparak şunları ekledi: “Kentsel yönetim, sadece projeler yürütmekle yetinmemeli; bilimsel, sosyal ve kültürel temeller üzerine derinlikli bir planlama yapmalıdır.”
Geçmişteki şehircilik tecrübelerine değinen Ayetullah Ârafî şöyle dedi: “Ülkemizde baraj yapımı, yol inşaatı veya su aktarımı gibi birçok projede, zaman zaman toplum odaklı ve geleceğe dönük bir inceleme yapılmadığı görülüyor. Eğer teknik hesaplamaların yanında sosyal, kültürel ve çevresel çalışmalar da dikkate alınsaydı, sonuçlar çok daha verimli olurdu.”
Başarısız Bir Önemli Proje Örneği
Ayetullah Ârafî kişisel bir tecrübesini paylaşarak şöyle anlattı: “Yıllar boyunca Tahran–Kum yolu üzerinde sık sık seyahat ederken, yol kenarlarında yoğun bir ağaçlandırma çalışmasına tanık oldum. Yüzlerce kişi bu işe seferber olmuştu. Ancak bugün aynı güzergâha baktığımızda, birkaç dağınık ağaç ve yeşillikten başka bir şey kalmadığını görüyoruz. O dönemde yüzeysel ve doğrusal bir yayılma yerine, kapsamlı araştırmalarla belirlenen birkaç uygun noktada kalıcı ve derin yeşil alanlar, parklar oluşturulsaydı etkisi çok daha büyük olurdu.”
Ayetullah Ârafî şöyle devam etti: “Son yirmi yıl içinde gittiğim yurt dışı seyahatlerinde beni en çok etkileyen noktalardan biri, şehircilik çalışmalarının bu ülkelerde detaylı araştırmalar ve geleceğe dönük planlamalar temelinde yürütülmesiydi. Şehirler onlarca yıl öncesinden tasarlanıyor ve kültürel, çevresel ve diğer boyutlar dikkate alınıyor. Oysa ülkemizde bazen büyük projeler böyle kapsamlı bir bakış açısı olmadan başlatılıyor ve bu nedenle de sürdürülebilir sonuçlar elde edilemiyor.”
Su, Çevre ve Şehircilik için Stratejik ve Bilimsel Ulusal Planın Zorunluluğu
Ayetullah Ârafî şunları vurguladı: “Bugün ülkemizde on ikiden fazla eyalet, denizden su aktarım projelerini hayata geçirmeye çalışıyor. Görünüşte bu projeler gerekli gibi görünse de arka planda yeterli bilimsel araştırma, çevresel ve sosyal değerlendirmelerin yapılıp yapılmadığı sorgulanmalıdır. Eğer bu tür projeler araştırmasız uygulanırsa, telafisi mümkün olmayan zararlar ortaya çıkabilir.”
İlim Havzaları Müdürü şöyle ekledi: “Farklı hükümetlerin üst düzey yetkilileriyle yaptığım toplantılarda defalarca vurguladım ki; su, çevre ve şehircilik konularında stratejik ve bilimsel temelli bir ulusal plan hazırlanmalıdır. Belediyeler de bu yaklaşımı kendi ölçeklerinde benimsemelidir. Çünkü şehir yönetimi yalnızca inşaat yapmak değil, aynı zamanda bir toplumun sosyal ve kültürel hayatını yönlendirmektir.”
Ayetullah Ârafî, şehirlerdeki sosyal ve kültürel değişimlerin doğru şekilde anlaşılmasının önemine işaret ederek şöyle dedi: “Şehir yönetimindeki sorunlardan biri, sosyal ve kültürel verilerin karar alma süreçlerine yeterince dahil edilmemesidir. Günümüzde insanların yaşam tarzları, iletişim biçimleri ve davranışları hakkında geniş çaplı bilgiler mevcut. Eğer bu veriler doğru şekilde analiz edilip kullanılırsa, çok daha isabetli ve sağlam kararların temelini oluşturabilir.”

Şehir Yönetimi Kapsamlı, Bilimsel, Kültürel ve Geleceğe Dönük Olmalıdır
Ayetullah Ârafî vurguladı: “Şehir yönetimi, kapsamlı, bilimsel, kültürel ve geleceğe dönük bir bakış açısı gerektirir. Eğer belediye başkanları bu anlayışla hareket edebilirlerse şehirlerimiz canlı, dengeli ve insani ortamlar hâline gelir; hem maddi açıdan gelişmiş hem de manevi açıdan yücelmiş şehirler ortaya çıkar.”
İlim Havzaları Müdürü, şehir yönetiminde bütüncül yaklaşımın önemine değinerek, imar ve hizmet projelerinin yanında kültürel, sosyal ve kimlik boyutlarına dikkat edilmesi gerektiğini belirtti. Sosyal verilerin şehir planlamasının önemine işaret ederek şunları söyledi: “Geleceğe dönük yönetimin göstergelerinden biri, halkın davranışlarını ve sosyal ilişkilerini doğru bir şekilde tanımaktır. Günümüzde Ramazan gibi özel zamanlarda insanların iletişim ve etkileşim istatistikleri bile toplumun kültürel dönüşümleri hakkında önemli bilgiler sunar ve belediyelerin kültürel ve sosyal planlamalarına yardımcı olabilir.”
Ayetullah Ârafî, şehir yönetiminin yalnızca imar ve fiziksel gelişimle sınırlı olmaması gerektiğini belirterek ekledi: “İmar odaklı bakışın yanında sosyal bakış da olmalıdır. Şehir plancıları ve yöneticiler, her uygulamanın kendine özgü kültürel ve sosyal etkileri olduğunu bilmelidir; bu dikkate alınmadan yapılan projeler eksik kalır.”
Ayetullah Ârafî, şehir yönetiminde kültürel boyutun ihmal edilmesine yönelik eleştirilerini sürdürerek şöyle dedi: “Yüksek Kültür Konseyi’nin tüm projelerde kültürel ek hazırlanmasını zorunlu kılan bir kararı vardır; ancak ne yazık ki bu konu yeterince ciddiye alınmamıştır. Oysa her icraî adım, kültürel açıdan değerlendirilmelidir ki etkileri ve sonuçları netleşsin.”
Ayetullah Ârafî ayrıca İslami-İranî mimari modelinin şehircilikte önemine işaret ederek şunları söyledi: “İslami mimaride akıl, hikmet ve estetik zevklerin birleşimi, kalıcı eserlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bunun parlak bir örneği, mühendislik, matematik ve felsefenin birleştiği İsfahan’daki Şeyh Bahâî eserleridir; ortaya çıkan mimari, yüzyıllar geçmesine rağmen hâlâ ruh ve anlam taşımaktadır.”
Tarihî Çahârbağ Medresesi’nde yaşadığı dönemi hatırlatan Ayetullah Ârafî şöyle ekledi: “Uzun süre o medresede yaşamıştım ve orada bulunmaktan hiç bıkmadım. Bu, gösteriyor ki özgün İslami ve İranî mimari sadece görünüşte güzel olmakla kalmaz; ruh ve anlam da taşır. Çünkü bu eserleri inşa edenler, alimler, hikmet sahipleri ve marifet ehli kişilerdi.”
Mimarlık ve Şehircilikle İlgili Bölümlerin Güncellenmesi Gerekliliği
İlim Havzaları Müdürü Ayetullah Ârafî şöyle ekledi: “Günümüzde üniversiteler, dinî eğitim kurumları ve bilim merkezleri, mimarlık ve şehircilikle ilgili bölümleri güncelleyerek, teknik bilgi ile İslami hikmeti birbirine bağlamalıdır. Böylece zamanın gereklerine uygun, fakat kökleri İranî ve İslami kültüre dayanan projeler ortaya çıkabilir.”
Ayetullah Ârafî vurguladı: “Belediye başkanları bu alanda öncülük yapabilir. Bakanlıklar, üniversiteler ve kültürel kurumlarla iş birliği içinde İslami şehir, İranî kimlik ve anlamlı mimari konusunda yeni bir söylem oluşturmak gereklidir. Bu toplantı, bu hedefleri gerçekleştirmek için planlama fırsatı sunmaktadır.”
Tarihî mirasın korunmasının önemine dikkat çekerek şöyle dedi: “Kültürel kimliğimizin büyük bir kısmı tarihi eserler ve eski şehir dokularında saklıdır. Ne yazık ki bu mirasın çoğu yok olma tehlikesi altındadır; eğer biz onları korumazsak ulusal ve dini kimliğimizin bir kısmını kaybederiz. Bu mirasın korunması yalnızca Kültürel Miras Bakanlığı’nın görevi değildir; belediyeler de bu konuda merkezi bir rol üstlenmelidir.”
Şehir ve toplum yönetiminde adaletin önemine işaret eden Ayetullah Ârafî, vatandaşlar arasında katılım ve dayanışma ruhunun güçlendirilmesi gerektiğini belirtti:
“İslami bir toplumda herkes, hizmetlerden ve fırsatlardan adil bir pay aldığını hissetmeli ve hiçbir birey kendini başkalarından üstün görmemelidir.”
Ayetullah Ârafî, düşünsel ve rol odaklı adalet kavramına değinerek şöyle dedi: “Adalet yalnızca kaynakların dağıtımıyla sınırlı değildir; yönetim anlayışında, düşüncede ve sosyal rollerin icrasında da adil olunmalıdır.”
Geçmişte şehirdeki bölgeler ve gruplar arasındaki farklara dikkat çeken Ayetullah Ârafî, günümüzde tüm vatandaşların hizmetlerden eşit şekilde yararlanması gerektiğini vurguladı:
“İslami bir toplumda vatandaşlık ölçütü, hizmetlere dengeli erişim ve adil altyapıların oluşturulması temelinde olmalıdır.”
İlim Havzaları Müdürü, vatandaş katılımının imar ve sosyal projelerin başarısındaki önemini belirterek şunları söyledi: “Vatandaşların karar alma ve proje uygulamalarına katıldığı her yerde, daha iyi ve kalıcı sonuçlar elde edilmiştir. Günümüzde sosyal katılımın yeni modelleri ortaya çıkmıştır ve bu alandaki başarılı iç ve uluslararası deneyimlerden faydalanmalıyız.”
Şehir Hizmetleri Kadınların Onur ve İhtiyaçlarına Uygun Tasarlanmalıdır
Ayetullah Ârafî, İslami toplumda kadınların konumuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Giyim ve iffeti koruma konusu hassasiyet, titizlik ve doğru kültürel yöntemlerle ele alınmalıdır. Ancak aynı zamanda kadınların haklarına ve sosyal hizmetlerdeki ihtiyaçlarına da dikkat edilmelidir. Şehir hizmetleri, kadınların onur ve ihtiyaçlarına uygun şekilde tasarlanmalıdır ki kadınlar toplumda daha etkili bir rol oynayabilsinler.”
Ayrıca Ayetullah Ârafî ekledi: “Farklı eyaletlere yaptığım birçok ziyarette, kadınlar ve aileler için dengeli ve adaletli hizmet sunmanın önemini yakından gördüm. Bu, doğru planlama, insani ve İslami bir bakış açısı ile yöneticilerin iş birliğini gerektirir; ancak o zaman daha adil ve dinamik bir toplum inşa edebiliriz.”
Şehir Yönetiminde Dönüşüm İçin Üç Temel İlke
Ayetullah Ârafî, şehir yönetiminde dönüşüm için üç temel ekseni şöyle açıkladı:
1. Rol Oynama Adaleti
2. Vatandaşların Geniş Katılımı
3. Kadınların Hak ve İhtiyaçlarına Özel Dikkat
Ayetullah Ârafî, adaletin yalnızca hizmetlerin eşit dağıtımı olmadığını aynı zamanda yönetsel bakış açısında ve şehrin yönetiminde her birimin üstlendiği rolde de ortaya çıkması gerektiğini vurguladı: “Bir yönetici adil bir bakış açısıyla işe başlarsa, bu tüm sistemde dönüşümü beraberinde getirir.”
Ayetullah Ârafî yerel tecrübelerden örnek vererek şunları ekledi: “Geçmişte hizmetlerin dengesiz dağıtımı ve bölgeler arasındaki ihmal, vatandaşlar arasında memnuniyetsizlik ve sosyal ayrışmalara yol açtı. Bu nedenle burada bulunan herkesin, tüm vatandaşların hizmetlerden dengeli şekilde faydalanmasını sağlamak için titizlikle çalışmasını umuyorum; altyapılar, sorumlu bir adalet duygusunu hissettirecek şekilde düzenlenmelidir.”
Şehir, Kültür ve Medeniyet Gelişiminin Anahtarı: Vatandaş Katılımı
Ayetullah Ârafî, vatandaşların projelerin tasarımı ve uygulanmasındaki rolüne dikkat çekerek şöyle dedi: “Vatandaşlar her projeye katıldığında, elde edilen sonuçlar daha kaliteli ve kalıcı olmuştur. Sahadan edinilen tecrübeler, kamuoyunun görüşlerini almak ve onları sürece dahil etmenin hem işin kalitesini artırdığını hem de kolektif sorumluluk bilincini güçlendirdiğini göstermektedir.”
Ayetullah Ârafî ayrıca kurumlar arası ve programlar arası etkileşim mekanizmalarının oluşturulması gerekliliğini vurguladı: “Kurumlardaki etkileşim altyapılarını güçlendirmeliyiz; çünkü birçok şehir sorunu, koordinasyon eksikliği ve kapsamlı çalışmaların yokluğundan kaynaklanmaktadır. Eğer yetkililer pasif kalırsa, eksik çözümler ortaya çıkar; ancak aktif ve yol gösterici olursak hedefe yönelik yatırımlar ve uzun vadeli planlamalar gerçekleştirebiliriz.”
İlim Havzaları Müdürü Ayetullah Ârafî, uluslararası seyahatlerine değinerek şunları söyledi:
“Dünyada iki katmanlı güç ve etki vardır: Resmî ve siyasi güç katmanlarında bazı işler yapılır, ancak halk katmanında da kültürel etkiyi artırmak için değerlendirilmesi gereken büyük potansiyeller vardır. Yaklaşık yüz ülke deneyimi göstermektedir ki halk katmanı şehir ve sosyal geleceğimizin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynayabilir.”
Ayetullah Ârafî, turizm, eğitim ve şehir ile eyalet altyapılarının potansiyelinden yararlanmanın önemine işaret ederek şöyle dedi: “Bu alanlar, ülke genelinde ve hatta Güneydoğu Asya bölgesinde kültürel ve medeni gelişim için fırsatlar sunabilir.”
Kurumlar arası koordinasyonun önemini vurgulayarak ekledi: “Turizm, eğitim ve şehir gelişimi alanlarında pek çok fırsat vardır; uygun planlama ve mevcut bütçelerin etkin kullanımıyla kültürel ve medeni altyapılar güçlendirilebilir. Doğru yönetimle az gelişmiş bölgeler bile örnek ve başarılı merkezlere dönüşebilir.”

Kamusal Hizmetlerin Derinlemesine Sunulması Gerekliliği
Anayasa Koruma Konseyi fakihi Ayetullah Ârafî, belediye başkanları ve eyalet yöneticilerinin rolüne değinerek şunları söyledi: “Kurumlar arasında koordinasyon sağlanarak ve halkın potansiyelinden yararlanılarak, kamusal hizmetler toplumun derinliklerine ulaştırılabilir ve gerçek bir etki yaratılabilir. Bu, kapsamlı bir bakış açısı ve titiz planlama gerektirir ki toplumun tüm kesimleri kalkınmadan ve imkânlardan eşit şekilde faydalanabilsin.”
Ayetullah Ârafî ayrıca altyapı ve insan kaynaklarının geliştirilmesinin önemine işaret ederek şunları ekledi: “İdari kurumlar, eğitim ve üniversiteler arasında koordinasyon sağlamak, dengeli kalkınmanın temel şartlarındandır. Bu üç alan birlikte çalışarak, başarılı deneyimleri ve eğitim-öğretim fırsatlarını ülke genelinde yayabilirler.”
Etik İlkeler ve Mesleki Görgü Kurallarına Dikkat Etmenin Önemi
Ayetullah Ârafî konuşmasının başka bir bölümünde, yönetim ve idari faaliyetlerde etik ve mesleki görgü kurallarının önemine dikkat çekerek şöyle dedi: “Etik ilkelere ve mesleki görgüye özen göstermek, kamu güvenini ve sistemin verimliliğini güçlendirir. Bu, altyapı geliştirme ve kültürel programlarla birlikte, toplumun sürdürülebilir kalkınmasının temelini oluşturur.”
Ayetullah Ârafî, eyalet ve şehir kalkınması için sürekli iş birliği ve kapsamlı planlamanın gerekliliğine işaret ederek şunları ekledi: “Umarım tüm yöneticiler ve sorumlular, uzun vadeli bir bakış açısı ve mevcut potansiyeli kullanarak, ülkede kapsamlı bir dönüşüm ve kalkınmayı mümkün kılabilir; ve bunun olumlu etkisi hem ulusal hem de bölgesel ölçekte görülebilir.”
Yenilik ve sosyal ile kültürel altyapının geliştirilmesinin önemine vurgu yaparak şöyle dedi:
“Bu konular, eyalet ve şehir yönetimlerinin öncelikli gündem maddeleridir ve ciddi şekilde ele alınmalıdır.”
Ayetullah Ârafî ayrıca yöneticilerin sosyal ve kültürel alanlardaki rolünü açıklayarak şunları söyledi: “Aile, nüfus ve toplumun farklı kesimlerinin haklarıyla ilgili meseleler büyük önem taşır. Yöneticiler ve sorumlular, samimi ve adanmış çalışmalarla halkın hak ve ihtiyaçlarının gerçekleşmesine zemin hazırlayabilirler.”
Ayetullah Ârafî, farklı alanlar ve birimler arasındaki koordinasyonun önemine işaret ederek şunları söyledi: “Tüm birimler hem kadın hem erkek alanları, uyumlu ve dengeli bir şekilde çalışmalıdır. Öğretim üyeleri ve yöneticiler, etkili iş birliği ve bilimsel ile kültürel kaynaklardan yararlanarak, eyaletler ve ülke düzeyinde anlamlı çalışmalar gerçekleştirebilirler.”
Ayetullah Ârafî konuşmasını şöyle tamamladı: “Kız öğrenci alanları ve onlara yönelik eğitimler de büyük önem taşımaktadır. Kapasiteleri ve ihtiyaçları dikkate alınarak gerekli planlama ve destek sağlanmalı; böylece daha güçlü bir bilimsel ve kültürel toplum oluşturulabilir.”



yorumunuz