Cuma 14 Mart 2025 - 02:44
Peygamber Efendimiz (s.a.a.) Döneminde Giyim ve Örtünme Şekli

Havza / Hüccetü’l-İslam ve’l-Müslimin Cevahiri: İslam’dan önce, dönemin bir nevi ünlüleri sayılan kişiler – emîrlerin eşleri, kabile reislerinin hanımları ve büyük tüccarlar – tam ve eksiksiz bir örtünmeye sahipti, hatta yüzlerini bile peçeyle örtüyorlardı. Onlar örtünmeleriyle gurur duyuyor ve bundan onur hissediyorlardı.

Havza Haber Ajansı muhabirinin haberine göre, Kur’an-ı Kerim araştırmacısı Hüccet'ül-İslam ve'l-Müslimin Seyyid Muhammed Hasan Cevahiri, internette yayın yapan “Cevap” televizyon programında, İslam Peygamberi (s.a.a) dönemindeki örtünme tarzını inceledi ve şunları söyledi: “Cahiliye döneminde üç ya da dört farklı türde örtünme vardı. Yahudi ve Hristiyanlardan olan kitap ehli kadınları genellikle tam örtünürlerdi ve yaşadıkları bölgeler de farklıydı. Ancak putperest olan ve sonradan Müslüman olan topluluklarda, tarihi belgeler ve kanıtlara göre üç farklı örtünme şekli biliniyor.”

Hüccet'ül-İslam Cevahiri şu şekilde ifade etti: “Peygamber (s.a.v.) dönemindeki halkın genel kesimi ve sıradan insanlar genellikle dışarıda, günümüzdeki tuniğe benzer “siyab” adı verilen bir giysi giyerlerdi. Bununla birlikte, başlarına arkadan bağladıkları bir örtü kullanırlardı. Ayrıca, genellikle ayaklarını örten uzun etekler giyerlerdi ya da eğer pantolon giyerlerse bol kesimli olurdu.”

Hicab, İslam Öncesi Toplumda Sınıf Ayrımlarının Bir Aracıydı

Hüccet'ül-İslam ve'l-Müslimin Cevahiri, İslam’dan önce Hicaz toplumundaki insanların giyim tarzlarını kitap ehli olmayanlar için sınıflandırarak şu şekilde açıkladı: “Bu sınıflandırma, bazı kıyafetleri giyip giymemekle belirleniyordu. Bunlardan en önemlisi, kadınların başlarına bağladıkları baş örtüsü idi. Çünkü cariyelerin başlarına örtü takmaları kesinlikle yasaktı ve bu şekilde özgür kadınlardan ayırt ediliyorlardı.”

Hüccet'ül-İslam Cevahiri, o dönemdeki bazı kişilerin dönemin ünlü figürleri olduğunu ve bunların başında emirlerin, kabile liderlerinin ve büyük tüccarların bulunduğunu belirtti. Bu kişiler, tam anlamıyla örtünürlerdi ve hatta yüzlerini bile örtmek için peçe takarlardı. Bu kişiler, hicaplarına çok değer verirlerdi ve sadece kocaları, kardeşleri veya babaları dışında kimseye bu örtülerini çıkarmazlardı.

İslam Dini, İlk Adımlarında İffet Konusuna Yöneldi

İslam Kültür ve Düşünce Araştırma Enstitüsü öğretim üyesi, İslam dininin ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) ilk adımlarında iffet konusuna değindiğini vurgulayarak şunları söyledi: “Peygamber Efendimiz (s.a.a) Mekke’de hicaba değinmemiştir, ancak iffete vurgu yaparak, hicap hükmüne zemin hazırlamıştır. Hicap hükmünün iki özelliği vardır: Birincisi, bu hükmün sosyal bir hüküm olmasıdır; ikincisi ise bir toplumun İslamî kimliğini simgelemesidir.”

Öğretim üyesi, hicap hükmünün uygulanabilmesi için bazı hazırlıkların yapılması gerektiğini belirterek, “Bu hüküm geldiğinde kimse ona karşı çıkmasın diye, bu hazırlıkların yapılması gerekiyordu.” dedi. Ayrıca, bu hükmün ihtiyaç duyduğu diğer unsurları sıralayarak, “İlk olarak güçlü bir İslami sistemin oluşması, ikinci olarak ise sosyal sınıf ayrımının ortadan kalkması” gerektiğini belirtti.

Hicap Hükmü Aşamalı Olarak İndirilmiştir

Hüccet'ül-İslam Cevahiri, bazı Kur’an hükümlerinin aşamalı olarak indirildiğini belirterek, “Örneğin Allah, Kur’an’da şarap yasağını bir anda değil, aşamalı olarak indirmiştir.” dedi.

Hicap hükmünün de aşamalı olarak indirildiğini vurgulayan Hüccet'ül-İslam Cevheri, “Bu hüküm, Medine’de iman ve iffetin yerleşmesinin ardından indirilmiştir. Meşhur rivayete göre, hicapla ilgili ilk ayet, Hicret’in dördüncü yılında Uhud Savaşı’ndan sonra indirilmiştir.” diyerek şunları ekledi: “Bu ayet, bir gencin bir kadına bakarken dikkatinin dağılması sonucu duvara çarpması ve çarpma sonucunda gözünden yaralanarak kanamasına sebep olan bir olaydan sonra indirilmiştir. Ardından o genç, Peygamber Efendimiz’e (s.a.a) gitmiş ve bu olaydan sonra ilk hicap ayeti indirilmiştir.”

İlk Hicap Ayeti, Köleleri Kapsamıyordu

Kur’an araştırmacısı Hüccet'ül-İslam Cevahiri, ilk hicap ayetinin başlangıç aşamasındaki bir örtünme ile ilgili olduğunu belirterek, “Bu ayet, başlangıçtaki hicapla ilgili olduğu için, bu seviyede bir örtünme, Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) kadınlarına yönelik değildi. Ayette, kadınların başlarına bağladıkları örtülerini, baş, boyun ve göğsünü tamamen kapatacak şekilde bağlamaları emredilmiştir. Bazı rivayetlerden bu örtünün geniş olduğu ve hatta kolları (dirsekten parmak uçlarına kadar) da örttüğü anlaşılmaktadır. Bu emir sadece mümin kadınlar için geçerliydi, köleleri kapsamadı.” dedi.

Bu ayetle ilgili olarak, Allah’ın şu ifadeyi kullandığını belirtti: “Ve mümin kadınlara de ki: Gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını korusunlar, süslerini göstermesinler; ancak kendiliğinden görünen kısmı hariç. Ve örtülerini göğüslerinin üzerine salsınlar.” (Nur Suresi, 31. Ayet)

Hüccet'ül-İslam Cevahiri, ilk hicap ayetinin aynı zamanda mahremiyetin belirlenmesiyle ilgili olduğunu ve bu ayette ayrıca, süs ve ziynetleri olan kadınların ayaklarını yere vurmayarak süslerini sergilememeleri gerektiğine dikkat çekti. Bu ayette, Allah’ın kadınların giyimleriyle ilgili doğrudan bir açıklama yapmadığını ve böylece hicap hükmünün başlangıç aşamasının Hicret’in dördüncü yılında bu şekilde indirildiğini ifade etti.

Kadınların Hicap Hükmünden İstisna Edilen Durumları

Hüccet'ül-İslam Cevahiri, Kur’an’daki hicap hükümlerinin devamlılığı üzerine yaptığı açıklamada “İlk hicap ayetinin indirilmesinin üzerinden birkaç ay geçtikten sonra, Allah Nur Suresi’nin 60. ayetinde bazı kadınları hicap hükmünden istisna etti. Bu istisna, yaşlılık nedeniyle evlenme çağı geçmiş kadınları kapsıyordu. Burada Allah, bu kadınların siyablarını (dış kıyafetlerini) çıkarmalarında bir sakınca olmadığını belirtiyor. Buradan şu çıkarım yapılır: Eğer siyabın çıkarılmasına izin verilmişse, o zaman örtü de aynı şekilde çıkarılabilir.” dedi.

Hüccet'ül-İslam Cevahiri, Allah’ın yaşlı kadınların tam hicap yerine, iffetin gerektirdiği şekilde dış kıyafetlerini giymeleri gerektiğini belirttiğini ekledi: “Allah burada, yaşlı olsanız da ve tam hicap gerekmese de, iffetinizi korumanız gerektiğini vurguluyor. Eğer dış kıyafetinizi çıkarırsanız, iffetinizi kaybedersiniz; ancak bu iffetsizlik, eğer süs ve ziynet takmadıysanız, toplum için büyük bir kötülük oluşturmaz.” şeklinde açıklamada bulundu.

Allah, İffet ve Hicabı Birbirine Bağlı Olarak Belirtmektedir

İslami Düşünce ve Kültür Araştırma Enstitüsü öğretim üyesi, Allah’ın iffeti ve hicabı birbiriyle bağlantılı ve birbiriyle ilgili olarak ifade ettiğini belirterek devam etti: “Hicab, iffetin sınırıdır ve hicabı terk eden birinin iffeti zedelenir. Ancak bu, kişinin kesinlikle bozulmuş olduğu anlamına gelmez; fakat bu durum kötü sonuçların başlangıcı ve bir zemin hazırlayıcı olabilir.”

O, Peygamberimiz’in (s.a.a) eşlerini İslam dünyası için örnek bir rol model olarak kabul ettiğini ve şöyle dediğini belirtti: “İlk hicap ayetlerinin inmesinin yaklaşık iki buçuk yıl sonrasında Allah, İslam toplumu için bir örnek oluşturdu. O zamandan sonra, Allah, Peygamberin eşlerini çok yüceltti ve onları İslam ümmetinin anneleri olarak adlandırdı. O zamandan sonra, Müslümanlar, Peygamberimizin eşlerine ‘anne’ olarak hitap etmeye başladılar.”

Hüccet'ül-İslam Cevahiri, Allah’ın Ahzab Suresi 32. ayetinde şöyle buyurduğunu hatırlattı: “Ey Peygamberin hanımları! Sizler herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Allah'tan sakınıyorsanız edalı konuşmayın, yoksa kalbi bozuk olan kimse kötü şeyler ümit eder; daima ciddi ve ağırbaşlı söz söyleyin."

Hüccet'ül-İslam Cevahiri, şu açıklamada bulundu: “Bu olaydan sonra, ‘Ve evlerinizde kalın’ ayeti indi. Bu, Peygamberimizin (s.a.v.) eşlerinin, gereksiz yere ev dışına çıkmamaları içindi. Hatta bu sebeple evlerin içine banyo yapıldı. Ardından, eğer bir yabancı, örneğin Peygamberimizin (s.a.a) kabilesinden birisi gelip ona bir şey vermek veya ondan almak isterse, bu işlem perde arkasından yapılmalıydı. Ahzab Suresi’nin 53. ayetinde şöyle buyrulmuştur: ‘Ve eğer onlardan bir şey isterseniz, perde arkasından isteyin.’”

Kuran araştırmacısı, hicabın, İslam’ın ilk dönemlerinde sosyal hayattaki en önemli meselelerden biri olduğunu belirterek, “İslam’dan önce de bu mesele büyük bir öneme sahipti. Arap tarihinin en büyük savaşlarından biri, birkaç gencin bir kadının peçesini açmak istemesi nedeniyle patlak vermişti. Bu savaş büyük bir kayıpla sonuçlandı ve yıllarca sürdü.” ifadelerini kullandı.

Peygamber Efendimizin (s.a.a) Eşlerinin Perde Arkasına Geçişi

Hüccet'ül-İslam Cevahiri, şunları ekledi: “Peygamberimizin (s.a.a) eşleri, Ahzab Suresi’nin 53. ayetinin indirilmesinden sonra perde arkasına çekildiler ve ardından son hicab ayetinin inmesiyle hicab zorunluluğu tüm Müslümanlar için genel hale geldi. Son hicab ayetinde, ‘Cilbab’ giymenin zorunlu olduğu vurgulanıyor ve Peygamber (s.a.v.) bütün eşlerini (örnek olarak) meydana çıkararak halkı hicaba davet etmesi isteniyor.”

Cilbab Giymek: Hicabın Nihai Hükmü

Hüccet'ül-İslam Cevahiri, “Cilbab ayetinde Allah, kadınların yabancı erkeklere karşı cilbab giymelerini emrediyor. Cilbab, çok uzun ve tam vücut örtüsü sağlayan bir elbiseydi, bu elbise vücudun tamamını kaplıyordu ve siyab giymesine gerek yoktu.” şeklinde açıklamada bulundu. Bazı rivayetlere göre, bu ayet sonrası kadınlar çarşaf giyerek yüzlerinin yarısını kapatıyorlardı. Bu nedenle bazı fakihler, bu rivayetlere dayanarak kadınların yüzlerinin bir kısmını da örtmelerinin farz olduğunu belirtmişlerdir. Bu konu, geçmiş nesillerin giyim tarzlarında da gözlemlenmiştir.”

Kadınlar için “cilbab”ın nasıl kullanılacağına dair açıklama yapan Hüccet'ül-İslam Cevahiri, “Bu tür bir giyim, tam bir örtünme olarak kabul ediliyordu ve ikinci asırda, kelime anlamında yapılan değişikliklerle erkekler için de ‘aba’ olarak kullanılmaya başlandı.” dedi.

Kur’an’ın Bedeni Gösteren Giysiler Hakkındaki Yasakları

İslam Kültür ve Düşünce Araştırma Enstitüsü öğretim üyelerinden Hüccet'ül-İslam Cevahiri, hicabın son aşamasının cilbab giymekle ilgili olduğuna dikkat çekerek “Ayette, kadının tamamen örtünmesi gerektiği ve örtüsünün vücuda yapışmaması gerektiği vurgulanmıştır. Bu, günümüz çarşafı ve abaya giyimiyle benzer bir durumu akla getirmektedir.” dedi.

Hüccet'ül-İslam Cevahiri, İslam’ın ilk dönemini, ünlü ve seçkin kişilerin daha sıkı bir örtünme tarzına sahip oldukları ve bu durumun sosyal bir üstünlük sağladığını belirtti.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Neden Hicab Kurallarını Yasalarla Belirlemedi?

Hüccet'ül-İslam Cevahiri, Peygamber Efendimizin (s.a.a) hicabın yasalarla zorunlu hale getirilmesi gerekliliğini hissetmediğini belirterek, “Peygamber Efendimiz (s.a.a), hicabın toplumda bir sosyal üstünlük ve saygı sembolü olarak kabul edildiği dönemde, bu konuda yasalar koymaya ihtiyaç duymamıştır. Çünkü toplum zaten doğal olarak hicaba yönelmiş ve bu konuda kendiliğinden çaba göstermiştir.” dedi.

Ayrıca, günümüzde cariyelik kurumu tamamen kaldırılmışken, İslam’ın getirdiği programla bu tür sosyal sınıf ayrımlarının sona erdiğini ifade etti. Ancak, günümüzdeki pek çok ünlü kişinin hicaba karşı olmasına da dikkat çekerek, “İslam devleti, bu sosyal düzeni ve İslam toplumunun simgesi olan bu ilahi hükmü toplumda düzgün bir şekilde hayata geçirecek tedbirleri almalıdır.” şeklinde konuştu.

Ebedi Hikmet

İslam Kültür ve Düşünce Araştırma Enstitüsü öğretim üyelerinden Hüccet'ül-İslam Cevahiri, konuşmasının sonunda hicab ve rol model oluşturmanın Kur’an-ı Kerim ayetlerinden çıkarılan önemli meselelerden biri olduğunu belirtti ve şunları söyledi: “Başlangıçtaki hicabın bazı faydaları olsa da, Allah o dönemde bunun için belirli bir sonuç açıklamadı. Ancak tam hicap için şöyle buyurdu: Kadın tam hicapla dışarı çıkarsa, erkeklerin arzularına kapılmaz ve daha güvende olur. Bu, farklı insan toplumlarında tecrübe edilen büyük bir hikmettir ve sonsuza kadar geçerliliğini koruyacaktır.”

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha