Havza Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre Emîru’l-Müminîn İmam Ali (a.s), Nehcü’l-Belâğa’da “istiğfarın önemi” hakkında bazı noktaları beyan etmişlerdir ki siz değerli okuyuculara sunulmaktadır:
Hikmet 87:
«İstiğfar etmek elindeyken ümitsizliğe kapılana şaşarım.»
Açıklama:
Neden ümitsizlik?
İmam (a.s) bu hikmetli sözünde, bütün günahkârlara umut yolunu açarak şöyle buyurur: “Yanında istiğfar bulunduğu hâlde ümitsizliğe kapılan kimseye şaşarım.”
Bu, Allah’ın kullarına tövbe ve istiğfar kapılarını açtığına, onları rahmetine ümitvar kıldığına işarettir. Nitekim buyurmuştur:
«De ki: Ey nefislerine zulmeden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin; çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.» (1)
“Yaqnatu” kelimesi “qunût” kökünden gelir ve ümitsizlik demektir. Bilindiği üzere Allah’ın rahmetinden ümit kesmek en büyük günahlardandır. Çünkü kim Rahmet-i Hakk’tan ümidini keserse artık hiçbir günah işlemekten çekinmez. Şöyle der: “Zaten boğuldum, bir karış da olsa aynı, yüz karış da olsa aynı.”
Ümitsizlik, şeytanın insan kalbine sızmak için en tehlikeli yoludur; insanı her türlü günaha bulaştırır. Bu sebeple İmam Sadık’tan (a.s) gelen bir rivayette, Lokman oğluna şöyle nasihat etmiştir:
“Allah’tan öyle kork ki cin ve insanların bütün ibadet ve iyiliklerini yapmış olsan bile bir sürçmeden dolayı seni cezalandırabileceğini düşünecek kadar kork.
Ve Allah’ın rahmetine öyle ümit bağla ki cin ve insanların bütün günahlarını işlemiş olsan bile (tövbe, istiğfar veya bir hayır sebebiyle) seni bağışlayabileceğini düşünecek kadar ümitvar ol.” (2)
Kur’ân-ı Kerîm de açıkça şöyle buyurur:
“Allah’ın rahmetinden yalnızca kâfirler ümit keserler.” (3)
Dikkate değer bir nokta da şudur: İbn Ebî’l-Hadîd bu sözün şerhinde, Rebi b. Husaym’dan naklettiği bir görüşü aktarır ve ona muvafakat eder. Rebi şöyle diyordu:
“Hiç kimse ‘Allah’tan bağışlanma dilerim ve O’na tevbe ederim’ demesin; çünkü buna amel etmezse bu söz yalan ve günah olur. Onun yerine ‘Allah’ım, beni bağışla ve bana rahmetinle yönel’ desin.”
Bu görüş doğru değildir. Çünkü hem dualarda birçok kez “istiğfar” lafzı açıkça yer almıştır, hem de Kur’ân’da defalarca istiğfar emri gelmiştir. Örneğin Nuh’un kıssasında şöyle buyurulmuştur:
“Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayandır.” (4)
Ve başka birçok ayette de aynı ifade tekrar edilmiştir. Görülüyor ki Rebi b. Husaym, bu Kur’ânî hakikatlere pek aşina değildi.
Buna ek olarak eğer insan gerçekten Allah’a dönmez ve O’ndan bağışlanma dilemezse, Allah’ın ona dönüp onu rahmetine kavuşturması nasıl mümkün olabilir? “Allah’ım! Biz günaha devam ediyoruz ama bizi bağışla! Biz senden uzaklaşıyoruz ama Sen bize yaklaş!” denebilir mi? Ne kadar temelsiz bir söz!
Kısacası “Allah’tan bağışlanma dilerim” ile “Allah’ım beni bağışla” arasında hiçbir fark yoktur. (5)
Notlar:
(1) Zümer Suresi, ayet 53.
(2) Kâfî, c. 3, s. 67, hadîs 1.
(3) Yusuf Suresi, ayet 87.
(4) Nuh Suresi, ayet 10.
(5) Hikmetli sözün kaynağı: Bu hikmetli söz, merhum Seyyid Razî’den önce, Müberred’in el-Kâmil, İbn Abdürebbe’nin ‘Aqdü’l-Ferîd ve İbn Kuteybe’nin ‘Uyûnü’l-İhbar kitaplarında yer almıştır; Seyyid Razî’den sonra ise Şeyh Tûsî bunu bazı farklılıklarla aktarmıştır; bu, sözün başka bir kaynaktan alındığını göstermektedir. (Mesadir Nehcü’l-Belâğa, c. 4, s. 83)
Kaynak: İmam Emîru’l-Müminîn’in Mesajı (a.s), Nehcü’l-Belâğa üzerine yeni ve kapsamlı bir açıklama.
yorumunuz