Cuma 28 Kasım 2025 - 14:42
Necef ve Kum’daki Büyük Mercîler Tıpkı Naînîler Gibi Bugün de Müstekbirlerin Irak, İran ve İslam Dünyasına Yönelik Baskılarına Karşı Güçlü Bir Set Oluşturuyor

Havza / İlim Havzaları Genel Müdürü şöyle dedi: “Allâme Nâînî defalarca İngilizlere karşı çıkardı ve ne zaman İslâm’ın bağımsızlığı ile ümmetin izzeti tehlikeye düşerse Necef, Kum ve İslâm dünyasındaki diğer havzaların büyük âlimleri, canlarını ve güçlerini savunma için siper ederlerdi. Bugün de Necef ve Kum’daki yüce mercilerimiz müstekbirlerin Irak’a, İran’a ve İslâm dünyasına yönelik hücumlarının karşısında sağlam bir set durumundadırlar.”

Havza Haber Ajansı muhabirinin Irak’tan bildirdiğine göre, Ayetullah Ârafî bugün Necef-i Eşref’teki Alevî Kompleksi’nin salonunda ilmî şahsiyetlerin katılımıyla düzenlenen Uluslararası Mirzâ Nâînî Araştırmaları Kongresi’nde Allâme Nâînî’nin büyük şahsiyetini, ilmî, toplumsal ve siyasî rolünü açıklayarak onun tarih boyunca ilim havzalarında seçkin bir konumuna sahip olduğunu vurguladı.

İlim Havzaları Genel Müdürü kongreye katılanlara, âlimlere, Necef ve Kum’daki büyük mercilerin bürolarının temsilcilerine, İmam Humeynî’nin (r.a.) ailesine, İslam İnkılabı Rehberi’nin bürosuna, Ayetullah el-Uzma Sistanî’nin Necef ve Kum’daki bürolarına, özellikle de İmam Ali (a.s.) ve İmam Hüseyin’in (a.s.) mukaddes türbelerinin sorumlularına, kongre genel sekreterine, Ayetullah Nâînî’nin ailesine ve kongreye katılan tüm davetlilere hoş geldiniz diyerek teşekkür etti. Ayrıca kongrenin gerçekleşmesine destek veren Ayetullah el-Uzma Sistanî’ye özel şükranlarını sundu.

Ayetullah Ârafî, bu tür kongrelerin yalnızca büyük havza şahsiyetlerini ve İslam ile Şiî tarihindeki düşünce ve ıslah önderlerini anmak ve tanıtmakla kalmadığını, aynı zamanda ilim havzalarını dünyaya, yeni nesillere ve üniversitelere tanıttığını vurguladı.

Bunun İslâmî ve havzavî kimliğin temellerini hem havzada hem de ilmî toplumda daha da sağlamlaştıracağını belirtti. Ayrıca bu çalışmaların yeni nesil talebelere ilham vereceğini, onları havza büyüklerinin ilim, toplumsal cihad ve siyasî mücadele sahalarındaki çabalarıyla tanıştırarak onlar için geleceğe uzanan bir ışık olacağını ifade etti.

Ayetullah Ârafî konuşmasının devamında, bu değerli şahsiyet hakkında üç temel başlık ortaya koydu:

Birinci Başlık: Mirzâ Nâînî’nin Dehası ile İlmî ve Fikrî Şahsiyeti

Ayetullah Ârafî ilk başlığın açıklamasında, aşağıdaki on iki madde ile Mirzâ Nâînî’nin ilmî, fikrî ve kişilik açısından sahip olduğu geniş kapsamlı birikimi ve olağanüstü parlaklığını anlattı.

İlim Havzaları Genel Müdürü ilk maddede şöyle dedi: “Merhum Nâînî (rahmetullahi aleyh), güçlü bir hafızaya ve yüksek bir zekâya sahipti. Arapça dilinde sağlam bir üslubu ve hem Arapça hem Farsçada fasih ve akıcı bir yazım tarzı vardı. Bu yeteneklerin yanı sıra talebe yetiştirme, onların ilmî ve manevî durumlarıyla ilgilenme konusunda da büyük bir maharet ve liyakate sahipti.

O, birçok parlak ve seçkin talebe yetiştirdi; bu talebeler onun düşüncelerini çok iyi bir şekilde aktardılar ve Necef’teki ve İslam ülkelerindeki diğer ilim havzalarında -İran dâhil- merciler ve âlimler üzerinde etkili oldular.

Böylece görüyoruz ki merhum Nâînî’nin fikrî şahsiyetinde, olağanüstü zekâ, sıra dışı hafıza, ilmî ve pratik maharetler gibi çok sayıda üstün bireysel özellik bir araya gelmişti. Doğuştan gelen bu kabiliyetlerinin yanı sıra, elde ettiği üstün meziyetler de vardı; sürekli çaba, çok yönlü gayret ve kesintisiz çalışma sayesinde yüksek ilmî ve fikrî konumuna ulaşmıştı.”

Merhum Nâînî, düşüncesini evrensel fikirlere açtı

Ayetullah Ârafî devamla şöyle dedi: “Nâînî, kendi zamanını derinlemesine kavrayan bir şahsiyet olarak tanınır. O, 19. yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır; bu dönem, Batı dünyasında düşünsel, kültürel ve siyasî değişimlerin fırtınalar gibi estiği, İslam dünyasında ve Arap coğrafyasında Batılı akımların ortaya çıktığı, sapkın düşünce akımlarının belirdiği ve eski-yeni sömürgecilik dalgalarının etkili olduğu bir zamandı.

Buna rağmen Nâînî, Necef veya Samarra’da inzivaya çekilmedi; aksine düşüncesini evrensel fikirlerle buluşturdu, olayların farklı boyutlarını kavradı ve zamanının önde gelen; hatta kendi döneminin en ileri şahsiyeti oldu. O, dönüşüm yollarını anlıyor ve bunlarla akılcı bir liderlik anlayışıyla yüzleşiyordu. Böylece ilim ile ameli, teori ile pratiği, miras ve gelenek bilgisi ile toplumsal, evrensel ve medenî alandaki yeni konuları bilme yetisini bir araya getirmiş oldu.”

İlim Havzaları Genel Müdürü şöyle ifade etti: “Merhum Allâme Nâînî (rahmetullahi aleyh), derin bir düşünce ve nadir görülen bir bilgi genişliğine sahipti. O, fıkıh ve usul, kelam, Kur’an, hadis, ahlak ve İslâm siyasî düşüncesini bir araya getirmişti. Araştırmaları ve elde ettiği başarılar, onun bilgi zirvelerine ulaştığını ve düşünsel ufuklarının farklı ilmî alanlarda geniş olduğunu göstermektedir. Bu bütünsellik ve farklı bilgi alanlarını kapsama yeteneği, onun öne çıkan ve seçkin özelliklerinden biri olarak değerlendirilir.”

Ayetullah Ârafî ekledi: “Allâme Nâînî, zamanının büyük ilmî merkezlerinde —İsfahan, Samarra, Kerbela ve Necef— mevcut düşünce ekollerini ve ilmî yöntemleri anlamış, tecrübe etmiş ve çeşitli okullarından faydalanmıştır. Her bir ilmî merkezde seçkin ve etkili bir şahsiyet olarak öne çıkmıştır; özellikle hayatının son yıllarında Necef-i Eşref’te ikamet etmesi, usulî ve siyasî fıkıh düşüncesinde bir dönüşümün başlangıcı olmuş, havzada ilmî bir canlanmayı ve onun değerli fikirlerinin ve eserlerinin yayılmasını sağlamıştır. Bu durum onun ilmî, fıkhî ve toplumsal açıdan sahip olduğu bütünsellik ve kapsayıcılığın bir başka yönünü gösterir.

Kum İlim Havzası Öğretim Üyesi şöyle belirtti: “Onun ilmî hayatının öne çıkan özelliklerinden biri, havzalardaki orijinal ictihadî mirasa tam hâkimiyeti ve tartışma ile araştırmada havzanın tarihî yöntemine bağlı kalmasıydı; bu bağlılıktan en ufak bir sapma göstermedi, aksine onu daha derin ve kapsamlı hâle getirdi.

Bu mirasa sadık kalmasına rağmen yeni düşünsel gelişmelere de yapıcı bir bakış açısı sundu; bu nedenle geleneksellik ile çağdaşlığı bir araya getirmede örnek bir şahsiyet olarak değerlendiriliyordu. O, fıkıh ve usulde geçerli yöntemlerin sınırlarını aşmazken, aynı zamanda yeni ortaya çıkan düşünsel meselelerde yenilikçi ve kurucu adımlar atıyordu.

Son yüzyıllardaki Müslüman düşünürleri incelediğimizde, bazılarının yalnızca sınırlar içinde kaldığını ve yeni sorulara kulak asmadığını, diğerlerinin ise modern düşünceye tamamen kapılıp temel ilkelerden uzaklaşarak sapmalara düştüğünü görürüz. Ancak Allâme Nâînî, bu iki yaklaşım arasında dengeli bir noktada duruyordu; ilmî temellerin sağlamlığı ile çağdaş düşünceye cesurca yaklaşmayı bir araya getirmişti.”

İlim Havzaları Genel Müdürü şöyle belirtti: “Onun düşünsel genişliği ve bütünselliğinin bir diğer yönü, bir yandan ilmî ve bilgi üretimini, diğer yandan toplumsal ve siyasî alandaki aktif uygulamalı rolünü bir araya getirmiş olmasıydı. O, ilmî alanda zirvedeydi; fakat aynı zamanda bir din âlimi olarak toplumu yönlendirme ve pratik meydanlardaki zorluklara katılma görevini asla ihmal etmiyordu. Böylece o, teori ile pratiği, ilim ile uygulamayı birleştiren açık bir örnek teşkil ediyordu.

Büyük araştırmacının fikirleri ve ilmî ekolü hızlı bir şekilde yayıldı; hocası Âhûnd Horasanî’den sonra görüşleri ilmî havzalarda geniş bir yankı buldu ve destekçileri ile eleştirmenleri arasında çeşitli tartışmalar doğdu. İmam Humeynî (r.a.), onun bazı ilmî görüşlerini eleştirmekten çekinmemiş olsa da her zaman ona derin bir saygı ve takdir besledi; bu durum, Allâme Nâînî’nin yüksek ilmî konumunu göstermektedir.

Bugün neredeyse Necef ve Kum’daki fıkıh ve usul dersinde Allâme Nâînî’nin adı ve görüşlerinin zikredilmediği bir ders yoktur; o, ilim göğünde bir güneş gibi olup, hocalar ve talebeler onun ışığından faydalanmakta ve düşüncesinden ictihad ve yenilik ruhunu almaktadır.”

Allâme Nâinî’nin usûlü, kurallar ve tahlillerden oluşan bütüncül bir sistemdir

Ayetullah Ârafî şöyle belirtti: “Usul ilmi, merhum Mirza Nâinî ile birlikte büyük bir dönüşüm aşamasından geçti. Her ne kadar Vehid Behbehânî, Şeyh Ensârî ve Âhund Horasânî gibi büyük araştırmacıların çabaları usul ilminin gelişmesinde temel bir rol oynamış olsa da, Allâme Nâinî bu bilime yeni bir olgunluk ve zenginlik kazandırmış, ona ilmî ve ileri düzeyde yeni bir aşama kazandırmıştır. Allâme Nâinî’nin usulü, yöntemsel açıdan son derece dakik görüşleri ve ayrıca dilbilimsel, felsefî ve kelâmî araştırmaları içeren bütüncül bir kurallar ve tahliller sistemidir ve dinî metinleri, Kur’ân ve sünneti anlamak için sağlam bir temel sayılır. Onun araştırmaları ve eserleri Necef’te ve diğer ilim havzalarında hızla yayılmıştır.”

Ayetullah Ârafî sözlerine şöyle devam etti: “Açıkça görülmektedir ki İslâm düşüncesinde, özellikle Ehl-i Beyt (a.s.) mektebinde ve ilim havzalarında, fıkıh usulü ilmi dinî kaynak ve metinlerin yorumunda insanlığın en derin ilimlerinden biridir ve modern çağda gelişmiş hermenötik ekollerin, dilbilimlerin ve dil felsefesinin yanında seçkin bir konuma sahiptir. Allâme Nâinî’nin usul ekolü bu geniş alanda önemli niteliklere ve üstünlüklere sahiptir. Daha önce de değinildiği üzere, bu ekol bir taraftan dakiklik, tahlil ve derinliği; diğer taraftan örfî anlayışa, aklî yerleşik yaklaşıma, akıcılığa ve sadeliğe bağlılığı bir araya getirmektedir. Bunlara ek olarak, onun ilmî yenilikleri ve buluşları da çok fazladır. Tümünü ayrıntılı şekilde ele almak mümkün olmasa da bazı önemli örneklere ve başlıklara işaret edilebilir. Bunlar arasında şunlar vardır: Usul ilminin tanımı, tertib meselesi, “mütemmim-i ce‘l” konusu, makamî itlâk, hakikî ve hâricî arasındaki fark, emârelerin keşfiyet ve tarikiyet yönü, hükümet ve vürûd türleri, tearuz ve tezakum meseleleri, emir ve nehyin birleşmesi tartışması.”

İlim Havzaları Genel Müdürü şöyle ekledi: “Allâme Nâinî, fıkıh usulündeki büyük şöhretine rağmen, fıkıh alanında da özel bir dehâ ve yaratıcılığa sahipti ve kendine özgü bir fıkıh ekolü ortaya koydu. Birçok meselede kalıcı yenilikler bırakmıştır. Bunlardan bazılarına değinmek uygundur; örneğin: fıkhın yeni bir tertibe bağlanması (tebvîb), akitlerde yeni ve özgün tasnifler, fıkıh ile kanun ilişkisi, velâyet-i fakihin sınırları ve yetkileri, ümmet ve halkın yönetimdeki rolü, toplumsal düzenlemeler, fıkhu’l-Kur’ân ve ayetlerden hassas şekilde yararlanma yöntemleri, hüküm ve hak kavramlarının hakikatinin açıklanması.”

İslamî siyaset düşüncesinde bir ekol sahibi

Ayetullah Ârafî, Allâme Nâinî’nin fıkıh ve usulde derin bir düşünceye ve çok sayıda ilmî yeniliğe sahip olmasına rağmen, İslâmî siyaset düşüncesinde de bir ekol sahibi olduğunu belirterek şöyle dedi: “Bu gerçek, “Tenbîhü’l-Ümme” adlı eseri ile risale ve makalelerinde açıkça görülmektedir. Bu eserlerde onun İslâm’daki siyasî sistem hakkındaki yöntemli bakışı net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Düşüncesinin en önemli özelliklerinden biri —ki buna, bu kongre için yaptığı değerli konuşmasında İnkılap Rehberi de işaret etmiştir— İslâm düşüncesinde siyasî boyuta vurgu yapması ve İslâm’ın siyasî okulunu keşfetme yönündeki geniş çabasıdır. Ayrıca toplum yönetiminde fakihin yetkinliğini vurgularken aynı zamanda ümmetin yetkileri, halkın görüş bildirme özgürlüğü ve hükümeti denetleme hakkı üzerinde de ısrarla durmuştur. Onun meşrutiyet teorisi de şu esasa dayanıyordu: Velâyet-i fakihin uygulanmasının mümkün olmadığı bir dönemde, meşrutî hükümeti istibdadî yönetime tercih etmek.”

Ayetullah Ârafî şöyle devam etti: “Allâme Nâinî’nin fikir ve eserlerine dikkatle bakıldığında, onun İslâmî düşüncede ve fıkıhta sistem ve yapılar bulunduğuna inandığı açıkça görülmektedir. Bu sebeple, bu sistemleri Kur’ân ve Sünnet’ten çıkarma ve İslâmî prensipler ile içtihad yöntemine dayanarak toplumsal, ekonomik ve siyasî modelleri yeniden inşa edip sistemleştirmeye çalışıyordu.”

İlim Havzaları Genel Müdürü bu bölümdeki konuşmasının on ikinci maddesinde şöyle dedi: Aynı şekilde görüyoruz ki merhum Allâme Nâinî, İslâm’ı medeniyet kuran bir din olarak görüyordu; sabit ve değişken unsurlara sahip, hayatı yönlendiren ve çağın ihtiyaçlarıyla birlikte ilerleyen bir din. Bu bakış açısı, dinin ve İslâm’ın medeniyet kimliğini inkâr eden teoriye karşıdır. Allâme Nâinî’nin İslâm’ın medeniyet kurucu niteliğine yaptığı vurgu, mutedil ve dengeli bir teori üzerine kuruluydu. İşte bu on iki niteliğin bir araya gelmesi, onu çağdaşlarından ayıran özelliklerdir.”

İkinci Başlık: Mirza Nâinî’nin Sosyal ve Siyasal Hayatı

Ayetullah Ârafî bu başlıkta, Mirza Nâinî’nin siyasî hayatına dair birkaç noktaya işaret etti:

1. Allâme Nâinî, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin çöktüğü ve İslâm dünyasının gerçek anlamda dağınıklığa sürüklendiği bir dönemde yaşamıştır. O, 19. ve 20. yüzyıllarda Batı’daki gelişmeleri iyi tanımış; Batı düşüncelerinin saldırısını, İslâm dünyasındaki düzensizlikleri ve o dönemin şartlarını doğru bir şekilde kavramış; Arap ve İslâm dünyasının gerçekliğini ve karmaşıklıklarını bilmiştir. Bu alanda bu büyük merci ve yüce âlim, rahatlık ve inziva yolunu seçmemiş; tam aksine, mücadelenin merkezinde yer almış ve etkin bir rol üstlenmiştir. Bu, merhum Nâinî’nin parlak hayat çizgisidir.

2. Bu yaklaşım doğrultusunda o, çağdaş hareketlerde ve devrimlerde aktif bir rol oynamıştır. Özellikle şu alanlarda:

              •            Birincisi: Tütün Hareketi — Büyük Mirza Şîrâzî’nin üst düzey danışmanı olarak.

              •            İkincisi: Meşrutiyet Hareketi — Âhund Horasânî ve Necef mercileriyle birlikte baş danışman ve fikrî lider olarak.

              •            Üçüncüsü: Irak’taki 1920 Devrimi (Sevratü’l-Aşrîn) — Danışman, rehber ve merci olarak.

Allâme Nâinî, İran ve Irak’taki en önemli olaylarda, devrimlerde ve hareketlerde etkili ve nüfuz sahibi bir şahsiyetti; bazen Mirza Şîrâzî ve Âhund Horasânî ile birlikte, bazen de doğrudan kendi liderliğiyle. Onun bu etkisi yaklaşık yarım yüzyıl sürmüş ve tarihte nadir bulunan bir örnek oluşturmuştur.

Gençlik yıllarında Samarra’da Mirza Şîrâzî’nin güvenini kazanmıştı ve onunla yaptığı istişareler, bu büyük âlimin kararlarında etkili oluyordu. Necef’e göç ettikten sonra da Âhund Horasânî’nin güvenini kazandı; öyle ki Necef’in büyük âlimlerinin birçok siyasî bildirisi ve tavrı onun kalemiyle yazıldığı söylenirdi.

Irak’ta İngiliz sömürgesine karşı gerçekleşen 1920 Devrimi’nde Nâinî, öncü liderlerden biriydi. Bu devrim bastırılınca, Ayetullah Seyyid Ebü’l-Hasan İsfahânî gibi diğer büyük âlimlerle birlikte Kum’a sürgün edildi. Allâme Nâinî’nin ailesinden aktarılan hatıralar halk arasındaki büyük sevgisinin canlı bir tasvirini sunar; örneğin, Kermanşah’ta insanlar Nâinî ve İsfahânî’yi karşılamak için güneş batmadan üç saat önce şehir dışına çıkmışlardı, hâlbuki onlar henüz şehre ulaşmamıştı.

İran ve Irak halklarının İslâm’a, âlimlere, mercilere olan bu sevgi ve bağlılığı ile onların şer‘î değerlere sadakati, bizim büyük sermayemizdir. Bugün ilim havzalarında ne varsa, gerçekte bu ümmete aittir; İran halkına, Irak halkına ve tüm İslâm ümmetine.

Allâme Nâinî, İngilizlere karşı defalarca direnmiş; İslâm’ın bağımsızlığı ve ümmetin izzeti tehlikeye girdiğinde, Necef, Kum ve diğer İslâm beldelerindeki büyük âlimler canlarını ve güçlerini savunma kalkanı yapmışlardır. Bugün de Necef ve Kum’daki büyük mercîler, müstekbirlerin Irak’a, İran’a ve İslâm dünyasına yönelik saldırıları karşısında sağlam bir set oluşturmaktadır. Son iki yılda Irak’ta meydana gelen ardı ardına olaylarda, yüksek merciyyetin nasıl rol oynadığını hep birlikte gördük.

İmam (r.a.), bin yıl sonra eşsiz konumuyla yeni bir yol çizmiştir. Bin yıllık tarihî bir süreci gözden geçirdiğimizde —meşrutiyet ve benzeri olaylar dahil— İmam Humeynî’nin (r.a) İslam İnkılabı ile gerçekleştirdiği şeyin eşi benzeri olmadığını görürüz.

Ayrıca Muhakkik Horasânî (r.a.), Allâme Nâinî (r.a.) ve bazı diğer seçkin çağdaş âlimlerin, sahih siyasî düşünce ve bilinç üzerinde durmaları; ilim havzasının toplumsal ve siyasî alanlardaki konumunu ortaya koymaları; ve olgun, öncü bir ilim havzasının esaslarını açıklamaları — geçmişte kimi dönemlerde Necef ve bazı havzalardaki yönelimlerin aksine — tamamen açıktır.

Üçüncü Başlık: Mirza Nâinî’nin Ahlâkî ve Manevî Boyutları

Ayetullah Ârafî konuşmasının sonunda Mirza Nâinî’nin manevî ve ahlâkî yönlerine vurgu yaparak şöyle dedi: “Bu ahlâkî özellikler onun ilmî, fikrî ve siyasî çabalarının asıl temelini oluşturuyordu. Onun takvâ ve zühdü; tutumlarının sağlamlığının ve görüşlerinin berraklığının temeliydi.”

Ayetullah Ârafî şöyle ifade etti: “Bugün, her zamankinden daha fazla bu tür terbiye edici âlimlere ihtiyaç duyuyoruz; ilimleriyle aydınlatan, ahlâklarıyla arındıran, ruh ve maneviyatlarıyla toplumu hidayet eden âlimlere… Mirza Nâinî bu şahsiyetlerin başında gelir: Rabbânî bir âlim, mücahit bir fakih ve örnek bir mürabbî.”

İlim Havzaları Genel Müdürü konuşmasının sonunda şöyle vurguladı: “Bugün İslâm ve Ehl-i Beyt (a.s.) öğretilerini kabul etmeye yönelik dünya çapında geniş bir zemin ve büyük bir hazır oluş bulunmaktadır. Bu durum, ilim havzalarının omuzlarına büyük bir sorumluluk yüklemektedir; kendilerini günün ihtiyaçlarıyla uyumlu hale getirmeleri, İslâm’ın ilkelerini dünyaya tanıtmaları ve havzanın köklerini dünyanın dört bir yanına yaymaları gerekmektedir.”

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha