Perşembe 23 Ocak 2025 - 21:22
Eşin internet bağımlılığıyla başa çıkmanın yolları

Havza / Dürüstlük ve açıklık, evlilik hayatının anahtarıdır. Eşler, zihin okunmasını beklemek yerine duygularını açık bir şekilde ifade etmelidir. Eş duygusal bir emanettir ve sahiplenici bir bakış açısı, duygusal mesafelerin ve ayrılıkların temel sebebidir. Aile, karşılıklı katılım ve diyalog ile gelişir ve güçlenir.

Havza Haber Ajansı’nın haberine göre, aile psikolojisi uzmanı Hacı Yusufzade, Ma’rif Radyosu’nun “Aile Soruları” adlı programında yaptığı uzmanlık sohbetinde, “Aile Kurumunun Çağdaş Sorunlarının Psikoloji ve Dini Çalışmalar Açısından Analizi” konusunu ele aldı.

Bu bağlamda, programda “ailenin duygusal ilişkilerinin yönetimi, etkili bireyler arası iletişim ve mali kaynakların yönetimi” gibi konularda pratik çözüm önerileri sunuldu. Amaç, ailelerin iletişim becerilerini güçlendirerek daha yüksek bir ruhsal sağlık düzeyine ve yaşam memnuniyetine ulaşmalarını sağlamaktı.

Sohbette öne çıkan başlıklar şu şekilde:

Aile içinde erkeğin konumunu sarsabilecek en önemli sorunlardan biri, dürüstlükten uzaklaşma ve yalan söyleme alışkanlığıdır. Erkek, ailenin dayanağı ve temel direği olarak, ailesinin tam güvenine ihtiyaç duyar ki bu rolünü doğru bir şekilde yerine getirebilsin.

Yapılan araştırmalara göre, eşlerin birbirlerinden en önemli beklentisi dürüstlüktür. Ancak bu durum, erkekler için daha da büyük bir önem taşır; çünkü dürüstlük, erkeğin ailedeki dayanıklılık ve güven kaynağı olmasını sağlar. Yalan söyleme ve gizlilik alışkanlığı edinen bir erkek, ailesinin güvenini kaybeder ve artık sözlerine itibar edilmez.

İslamî bakış açısında ve dini rivayetlerde de dürüstlüğe özel bir önem verilmiştir. Hatta bazı rivayetlerde, müminin günah işleyebileceği ama yalan söylemekten ve ihanetten kaçınacağı belirtilmiştir.

Yalan söylemek ve gizlilik, ilişkilerde belirsizlik yaratır. Oysa kadın ve erkek, birbirleri için açık bir kitap gibi olmalı ve ilişkileri şeffaf ve net olmalıdır. İlişkilerde belirsizlik, kaygı ve huzursuzluk yaratır ve karşılıklı güveni yok eder.

Aile bireyleri, ailenin temel direği olan erkekle ilgili durumu net bir şekilde anlamaz ve onun dürüstlüğünden emin olmazsa, ona güvenemez ve destek bekleyemez. Bu durum, erkeğin ailedeki temel rolüyle çelişir. Dolayısıyla, erkeğin dürüstlüğü ve şeffaflığı, ailedeki yerini korumasında ve ihtiyaçlarının karşılanmasında anahtar bir rol oynar.

Bazı dinleyicilerimiz, eşlerinin empati ve destek sağlama becerilerinin düşük olduğunu ve bunu eşlerinin aile kültürüne bağladıklarını dile getiriyor. Örneğin, kötü bir rüya gördüklerinde ya da duygusal destek beklediklerinde, alaycı tepkilerle karşılaştıklarını söylüyorlar. Peki, eşin bu becerilerinin artırılması için neler yapılabilir? İşte öneriler:

Bu soruda dikkat çekilmesi gereken çok değerli bir nokta bulunmaktadır. Dinleyicimiz bir evlilik sorunundan bahsederken, durumu iyileştirme sorumluluğunu üstlenmektedir. Eşinden değişim talep etmek yerine, onun becerilerini artırmaya yönelik yollar aramaktadır. Bu yaklaşım, düşünce olgunluğunu ve ilişki kalitesini artırmaya olan bağlılığı göstermektedir.

Eşin empati ve destek becerilerini geliştirmek için aşamalı yöntemlere başvurulmalıdır. Sabır ve dayanıklılık, bu sürecin temel ön koşullarıdır.

Ailede empatiyi geliştirmek için iki temel çözüm önerisi

Empati, karşı tarafın duygularını anlamak ve bu anlayışı ifade etmek demektir. Bu hedefe ulaşmak için aşağıdaki adımlar önerilmektedir:

1. Zihin okuma beklentisinden kaçınmak

Eşinizin sizinle empati kurmasını istiyorsanız, duygularınızı açık ve yargılayıcı olmayan bir şekilde ifade etmelisiniz. Örneğin, “Bu olay beni gerçekten çok üzdü” diyerek hislerinizi doğrudan dile getirebilirsiniz. Bu tür bir ifade, eşinizin duygusal deneyimlerinize dair farkındalığını artıracaktır.

Sonraki adımda, empati ihtiyacınızı doğrudan dile getirebilirsiniz. Duygularınızı paylaştıktan sonra, beklentinizi net bir şekilde ifade edin. Örneğin: “Kötü bir rüya gördüğümde ve korktuğumda, beni kucaklayarak ‘Korktuğunu biliyorum, endişelenme’ gibi cümlelerle desteklemeni isterim.”

Bu aşamalı ve öğretici yaklaşım, eşinizin empati kavramını anlamasına ve davranışlarında uygulamasına yardımcı olacaktır.

Bu sürecin zaman alacağını unutmayın. Hemen değişim beklemek yerine, eşinizin empatiyi öğrenmesi ve uygulaması için sabırla ona destek olun.

Bazı insanlar, duygusal ihtiyaçlarını doğrudan ifade etmenin bu ihtiyaçların değerini azalttığını düşünürler. Şöyle söyleyebilirler: “Eğer bunu kendim talep edersem, artık bir anlamı kalmaz.” Bu düşünce tamamen yanlıştır. Durumu açıklamak için basit bir örnek vereyim: Bir kişi susadığında köşeye oturup başkalarının susadığını fark etmesini mi beklemelidir, yoksa basitçe su isteyebilir mi?

Aynı kural, duygusal ve psikolojik ihtiyaçlar için de geçerlidir. Örneğin yeni bir kıyafet giydiğinizde, ilgiye ihtiyaç duyduğunuzda ya da takdir edilmeyi beklediğinizde, bu ihtiyaçları açıkça dile getirmekten çekinmemelisiniz. Bu tür doğrudan ifadeler sadece yanlış bir şey içermemekle kalmaz, aynı zamanda ortak bir mutluluk ve duygusal tatmin deneyimine yol açabilir.

2. Davranışsal model oluşturma

Empatiyi eşinize öğretmek istiyorsanız, öncelikle siz onu davranışlarınızda sergilemelisiniz. Örneğin, eşiniz olumsuz bir duygu yaşadığında onunla empati kurarak destek olun. Bu yaklaşım, eşinizin sizin davranışlarınızı gözlemleyerek öğrenmesini sağlayacak bir model oluşturur.

Bu iki temel yöntem – ihtiyaçların açıkça ifade edilmesi ve davranışsal model oluşturma – eşinizin empati kurma becerilerinde olumlu değişimler yaratabilir.

Unutmayın, davranışlarımızdaki olumlu değişimler zamanla eşimiz ve çocuklarımız üzerinde de etkili olur. Bu değişim süreci, bir dalga gibi bizden başlayarak çevremize yayılır ve aile içinde daha sağlıklı ve güçlü bağların oluşmasına zemin hazırlar.

Eşimizin telefonunun sürekli şifrelenmesi ve geçmişteki davranışlarının dini gerekçelerle savunulması meselesine nasıl yaklaşılmalıdır?

Bu soru, iki temel konuya odaklanmaktadır: Dijital alanda gizlilik yönetimi ve evlilikte sadakat meselesi.

Dijital ortamda telefon yönetimi, modern yaşamın temel becerilerindendir.

Eşlerin, dijital gizlilik ve kamusal alan arasında dengeyi nasıl kuracaklarını bilmek için medya okuryazarlığına sahip olmaları gerekir. Bu bağlamda, iki ana alan bulunmaktadır:

1. Tamamen özel gizlilik alanı; burada hiçbir tarafın diğerine erişim hakkı yoktur.

2. Kamusal gizlilik alanı; bu alandaki bilgiler şeffaf olmalı ve her iki tarafın da erişimine açık olmalıdır.

Bu iki alan arasındaki dengeyi sağlamak, ilişkinin şeffaflığını korurken aynı zamanda sağlıklı bir şekilde özel gizliliğin de korunmasını sağlar.

İslam’da aile, Allah katında en sevgili yapıdır

Örneğin, bazı özel konuşmalar arkadaşlar ya da iş gruplarıyla yapılanlar, sağlıklı bir özel alan olabilir ancak bu durum eşle açıkça paylaşılmalıdır.

Aile ortamında, telefonun sürekli şifrelenmesi tavsiye edilmez çünkü bu durum ilişkiyi belirsizleştirir ve bu belirsizlik, şüphe ve evlilikte gerilimlere yol açabilir.

Bir diğer önemli nokta ise dini kavramların doğru anlaşılmasıdır. İslam hukuku ile birlikte, İslam ahlakı da vardır ve her ikisine de dikkat edilmelidir.

Hadislerde, eş, bir duygusal emanet olarak tanımlanmıştır. Bu emanet anlayışı, sahiplenici ya da araçsal bir bakış açısıyla tamamen farklıdır.

Eşi ilahi bir emanet olarak gördüğümüzde, onu koruma ve gözetme öncelik kazanır oysa sahiplenici bakış açısı sadece kişisel çıkar peşindedir.

İslam’da aile, Allah katında en değerli yapıdır ve onun birliğini, huzurunu ve desteklenmesini korumak büyük önem taşır. Diğer meseleler, bu temel ilke doğrultusunda değerlendirilmelidir.

Bu soruya cevabım şu şekilde olacaktır:

1. Suçlama ve ithamdan kaçınılmalıdır.

2. Geçmiş deneyimler sürekli bir şüpheye dönüşmemelidir.

3. Aşırı sorgulama ve araştırmalardan kaçınılmalıdır, çünkü bu tür davranışlar daha fazla dirence yol açar.

4. Karşılıklı bir çatışmaya girmeden, endişeler açıkça ve yargılamadan dile getirilmelidir.

5. Duygular dürüstçe ifade edilmelidir.

Son olarak, çoğu zaman eşler arasındaki duygusal iletişim eksiklikleri, mesafe ve aşırı gizlilik sınırlarının oluşmasına yol açar.

Eşler, ilişkilerinin kalitesine dikkat etmeli ve bunu güçlendirmelidir. Eğer ilişki sağlıklı, dinamik ve samimi değilse, duygusal mesafe doğal olarak artacaktır. Bu, ilişkinin temelidir ve bu temel olmadan, duygusal ayrılık kaçınılmaz olacaktır.

Sürekli eşin sosyal medya gruplarında bulunması, kendisini danışmanlığa ihtiyaç duymayan biri olarak görmesi ve danışmanlık konusunda direnişi ile nasıl başa çıkılabilir?

Bu soru, iki ana konuya odaklanmaktadır: Ailede sosyal medya yönetimi ve eşin danışmanlığa teşvik edilmesi.

İlk konuda, rahatsızlığın nedenini net bir şekilde belirlemek önemlidir. Sorun şu olabilir:

              •            Sosyal medya ortamında sadece varlık göstermek mi sorun yaratıyor?

              •            Harcanan zamanın fazla olması ve buna bağlı olarak ilgi eksikliği mi?

              •            Ya da bu gruplarda belirli kişilerin bulunmasından duyulan endişe mi?

Deneyimler, eşlerden biri “Kötü bir insan değil” dediğinde, aslında ana sorunun sosyal medya değil, ilişkideki ilgi eksikliği olabileceğini gösteriyor.

Bu durumda önerim şu şekildedir:

1. Açıkça konuşun.

2. Sosyal medyada bulunmasının kendisinde bir sorun yaratmadığınızı vurgulayın.

3. Ona olan güveninizi ifade edin.

4. Daha fazla ilgiye duyduğunuz ihtiyacınızı net bir şekilde dile getirin.

Belirsiz bir şekilde yapılan konuşmalar, örneğin “Bu kadar gruplarda dolaşma” gibi ifadeler genellikle etkili olmaz ve “Modern dünyayla mı sorunun var?” gibi tepkilerle karşılaşılabilir.

Eşimizi aile danışmanlığa nasıl ikna edebiliriz?

Eşin danışmanlığa karşı direnç göstermesi, evliliklerde sıkça karşılaşılan bir sorundur. Eğer eşiniz “Ben zaten bir danışmanım” ya da “Danışmanlar, birkaç kitap okuyarak bize ne söyleyebilir?” gibi ifadeler kullanıyorsa, bu direncin kökenine inmek gerekir.

Genellikle bu tür tepkiler, danışmanlık önerisinin yanlış bir şekilde yapılmasından kaynaklanır. Eş, bu durumda kendini bir sorun olarak görüp suçlanıyormuş gibi hissedebilir. Bu yüzden, danışmanlık önerisi yapılırken eşin onuru korunmalı ve bu öneri destekleyici bir dil kullanılarak sunulmalıdır. Onu suçlamadan, birlikte gelişmek ve ilişkinin daha sağlıklı bir hale gelmesini sağlamak amacıyla yapılan bir teklif olmalı.

Bu zorluğu çözmek için suçlayıcı bir üslupla konuşmamalıyız veya “Senin sorunun var” ya da “Hep sosyal medyadasın, hadi gidelim danışman seni düzeltsin” gibi ifadeler kullanmamalıyız. Bu yaklaşım kesinlikle dirençle karşılaşacaktır çünkü her insan değişime karşı direnç gösterir.

Doğru yaklaşım, sorunu bireye değil ilişkiye yüklemektir.

Örneğin şöyle diyebiliriz: “İlişkimizde her ikimizi de rahatsız eden bazı zorluklar olduğunu hissediyorum; bir uzmandan yardım alarak ilişkimizi gözden geçirip, nereleri daha iyi yapabileceğimizi incelemeye ne dersin?”

Danışmanlık, yönlendirici bir ilişki değil, etkileşimli bir süreçtir.

Bu yöntemde karşı tarafı suçlamak yerine, sorunu ilişkiye atfederiz ve ortak sıkıntılarımızı, kırgınlıklarımızı paylaşırız. Ayrıca danışmanlığın sadece sorun yaşayan insanlar için olduğunu belirten yanlış inancı düzeltmek gerekir.

Aksine, sağlıklı ve akıllı insanlar yaşamlarını iyileştirmek için danışmana başvururlar. Hatta ben bir danışman olarak, yaşamımı geliştirmek amacıyla haftada iki seans danışmanlık alırım.

Tıpkı kalp rahatsızlığı yaşayan bir kardiyologun başka bir uzmana başvurması gibi, dışarıdan bir uzmanın bakış açısı yardımcı olabilir. Bu, bir uzman görüşü almanın faydalı olduğu bir yaklaşımdır.

Bir diğer önemli nokta, danışmanlığın etkileşimli bir süreç olduğudur; yönlendirici bir ilişki değildir.

Danışmanlık seanslarında, danışman öneriler ve çözüm yolları sunar ancak danışanlar bu önerilerin tamamını kabul etmek zorunda değildir.

Bir futbol koçu, oyuncuları ile danışarak birlikte çözüm üretir, aynı şekilde danışman da çiftlerle birlikte çalışarak çözüm bulur. Danışmanlık odası, her iki tarafın da görüşlerinin duyulduğu ve kararların ortak bir şekilde alındığı bir iki yönlü iletişim alanıdır.

Emekli bir bireyin maaşını tamamen eşi kontrol ettiğinde ve onu maddi sıkıntıya soktuğunda nasıl başa çıkılır?

Eğer bir ailede eşler çalışıyor ya da emekli olup sabit bir geliri varsa, mali yönetim bir organizasyon gibi yapılmalıdır.

Bir organizasyonda, tüm mali kaynaklar tek bir merkezden yönetilir ve harcamalar planlı bir şekilde yapılır. Ancak bu merkezi yönetim modeli, gelir elde eden kişilerin yetkilerinin tamamen alınması anlamına gelmez.

Her iki eşin de görüş ve onayı ile ortak bir bütçe yönetimi yapılmalı, eşitlik ve adalet esas alınmalıdır. Maddi sorumluluklar, birbirine güvene dayalı bir paylaşım anlayışıyla düzenlenmelidir.

Şeffaflık ve karşılıklı güven oluşturmak, sürekli kontrol ve denetim yapmak değildir

Bir kişi, kırk yıl boyunca hizmet verip deneyim kazandıktan sonra haklarını kullanabilmek için dilenmek zorunda kalıyorsa, bu sadece etik ilkelerle çelişmekle kalmaz, aynı zamanda ciddi psikolojik zararlar da verebilir.

Böyle bir durumda mali kontrolü elinde bulunduran eşin dikkat etmesi gereken önemli bir nokta, gelir elde etme sürecinin finansal kararlar alma süreciyle de paralel olması gerektiğidir.

Eşlere kesinlikle önerilen şey, bir tarafın gelir getirmediği durumda bile kişisel yönetim için bir miktar para verilmesidir. Bazen bazı eşler, “Yapmak istediğim bir şey olduğunda kimse fark etmez” gibi cümlelerle tepki gösterebilirler, ancak bu tür söylemler güven inşa etmek yerine, güvensizlik ve şüphe yaratabilir.

Bu tür durumlar için anahtar çözüm, şeffaflık ve karşılıklı güven oluşturmak olmalıdır, sürekli kontrol ve denetim değil. Eğer eşlerden biri güven vermek istiyorsa en iyi yol, şeffaf bir şekilde hareket ederek hiçbir şey saklamadığını ve tamamen ortak yaşamlarına bağlı olduğunu göstermektir. Bu yaklaşım, gerilim ve güvensizlik yaratmak yerine, ilişkilerin güçlenmesine ve aile finansmanının daha sağlıklı bir şekilde yönetilmesine yardımcı olur.

Etiketler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha