Havza Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre, Ayetullah el-Uzma Hamaney mevcut ABD hükümetiyle müzakerenin sonuçsuz olduğunu ve yaptırımların düğümünü daha da kördüğüm yapacağını belirtti. ABD hükümetinin müzakere konusunda dünya kamuoyunu aldatma çabalarına değinerek şöyle dedi:
“Biz nükleer silah peşinde değiliz; eğer olsaydık, şimdiye kadar üretirdik. Ayrıca, olası her türlü darbeye kesin ve kararlı bir şekilde karşılık vereceğiz.”
İslam İnkılabı Rehberi, öğrenci oluşumlarının temsilcilerinin konuşmalarını, düşünce, analiz ve değerlendirme düzeyinin ilerlediğini ve olgunlaştığını gösteren bir işaret olarak değerlendirerek, bunu umut verici ve müjde niteliğinde buldu ve şöyle ekledi:
“Elbette, öğrencilerin bu toplantıda dile getirdiği tüm görüşleri kabul etmiyorum. Örneğin, bir öğrenci güvenlik ve askeri unsurların kritik anlarda Siyonist rejime karşı sadece bildiri yayımladıklarını söyledi. Ancak araştırılıp incelendiğinde bunun doğru olmadığı anlaşılacaktır. Gerekeni yapması gerekenler, doğru zamanda görevlerini yerine getirdiler.”
Ayetullah el-Uzma Hamaney ayrıca bir öğrencinin sözlerine yanıt olarak şunları söyledi:
“Gençlere olan güvenimi sürdürüyorum ve umudum yalnızca onlara bağlı. Ancak temel şart, gençlerin doğru tutumlarında kararlı kalmaları, direnç göstermeleri ve engellerle karşılaştıklarında tereddüt, pasiflik veya ana yoldan sapma yaşamamalarıdır.”
Ardından geçtiğimiz yılın çeşitli olaylarını hatırlatarak şunları ekledi:
“Geçen yıl bu günlerde, şehitlerimiz Reisi, Seyyid Hasan Nasrallah, Heniyye, Safiüddin, Sinvar, Muhammed Dayf ve birçok değerli devrimci şahsiyet aramızdaydı, ancak bugün aramızda değiller. Bu nedenle düşman, zayıfladığımızı sanıyor. Ancak kesin bir şekilde vurguluyorum ki, bu kardeşlerimizin yokluğu bizim için büyük bir kayıptır, fakat birçok alanda geçen yıla göre daha güçlüyüz ve bazı konularda da zayıflamadık.”
Ayetullah el-Uzma Hamaney, direniş cephesinin gücünü korumasının sebebini açıklarken şunları söyledi:
“Eğer bir millet ve bir toplulukta iki unsur – idealler ve çaba – bulunursa, onların genel hareketine darbe vurulamaz.”
Konuşmasının bir başka bölümünde, Kur’an ayetlerine dayanarak oruç tutmanın amacının takvaya ulaşmak olduğunu belirtti ve şöyle dedi:
“Takva, insanı kötülüklerden, vesveselerden, kötü düşüncelerden, düşmanlıklardan, fesat, günah, şehvet düşkünlüğü, görevine ilgisizlik ve farzları terk etmekten korur.”
Takvanın iki önemli etkisine de değinerek şunları ekledi:
“Takva, hem dünyevi kolaylıklar sağlar hem de insanı doğru yola iletir. Ekonomik ve güvenlik gibi çeşitli alanlarda bile takva, bu dünyada genişlik ve ferahlık getirir.”
Ayetullah el-Uzma Hamaney, ilahi hidayete ulaşmayı her insanın yüce hedefi olarak tanımlayarak şunları ekledi:
“Kurtuluşa, saadete ve gerçek başarıya ulaşmak yalnızca Yüce Allah’ın rehberliği sayesinde mümkündür. Bu hidayet, takvanın bir sonucudur.”
İslam İnkılabı Rehberi, takvaya ulaşmanın kişisel azim ve irade gerektirdiğini belirterek şöyle dedi:
“İmam Humeyni (r.a), takva yolunda ilerlemek için kesin bir karar almak gerektiğini tavsiye ederdi.”
Konuşmasının ana bölümünde, çağdaş dönemde İranlı gençlerin Batı ve Batı medeniyetiyle karşılaşmasında iki farklı deneyime değindi:
“İlk karşılaşmanın sonucu, ‘hayranlık ve özgüven kaybı’ oldu. Ancak ikinci karşılaşmanın sonucu, ‘Batı medeniyetinin gerçeklerini tanıma, seçici bir bakış açısıyla değerlendirme, bağımsızlık duygusu ve bazı alanlarda derin farklılık hissiyle tam bir ayrışma’ oldu.”
Batı ile ilk karşılaşmanın yaklaşık yüz yıl önce yaşandığını belirterek şu açıklamayı yaptı:
“Bu süreç, gençlerin zihinlerinde ‘gelişmiş Batı – zayıf ve geri kalmış İran’ ikilemini oluşturdu. O dönemde bu ikilem, belirli ölçüde gerçeklik taşıyordu. Ancak bu durum, özgüven kaybına ve Batı’ya körü körüne bağlılığa yol açmamalıydı. Çünkü insan, karşısındaki tarafın güçlü yönlerini gördüğünde, teslim olmak yerine kendi eksikliklerini gidermenin yollarını aramalıdır.”
İslam İnkılabı Rehberi, Batı’nın ilerlemeleri karşısında edilgen bir tutum sergilemenin, İran milleti ve ülkesinin güçlü yönlerini görmezden gelmeye yol açtığını belirterek şunları söyledi:
“Bu deneyim özgüvene dönüşebilirdi ancak maalesef özgüven kaybına dönüştü. Üstelik içeride bazıları bu gaflet ve teslimiyeti daha da derinleştirdi ve halkı, Batı’nın sadece ahlaki ve kültürel yönlerini taklit etmeye teşvik etti; oysa Batı’nın ilerlemesinin temeli bilim ve ciddiyetti.”
Ayetullah el-Uzma Hamaney, İmam Humeyni’nin (r.a) benzersiz ve eşsiz sanatının, sadece belirli bir sınıf veya siyasi partiyle değil, doğrudan halkla iletişim kurmak olduğunu belirterek şöyle dedi:
“İmam (r.a), halkın yeteneklerini ve kültürel-tarihî kimliğini hatırlatarak herkesi gafletten uyandırdı. Onlara güvenerek ve onlardan beklenti içinde olarak halkı sahaya çıkardı. Millet de duruşunu korudu, korkuya kapılmadı ve düşmanların dayatmalarına ve yağmasına son verdi.”
Ayetullah el-Uzma Hamaney, dünya zorbalığının İslam İnkılabı’na karşı mücadele ve komplolarından vazgeçmediğini vurgulayarak şöyle dedi:
“Onlar ‘önce biz’ diyorlar; yani tüm dünya, kendi çıkarlarını onların menfaatlerinden sonra gelmesi gerektiğini kabul etmeli. Bu açgözlülüğü artık herkes görebiliyor. Bugün, İslami İran açık ve net bir şekilde, başkalarının çıkarlarını kendi menfaatlerinin önüne koymayacağını ilan eden tek ülkedir.”
Düşmanın özellikle yeni iletişim yöntemlerini kullanarak asıl hedefinin, Batı’nın İran üzerindeki nüfuzunu ve hâkimiyetini yeniden tesis etmek olduğunu belirtti. Bunun için, inkılap öncesindeki gibi, İranlı gençleri edilgen, itaatkâr ve bağımlı bir hale getirmeyi amaçladıklarını ifade ederek şöyle dedi:
“Bu plana karşı koymanın yolu, güçlü ruh halini korumaktır. Bugün burada öğrencilerin sözlerinde de bu ruhun yansıdığını gördük. Aynı zamanda, düşmanların çabalarına rağmen, dini, ahlaki ve manevi konularda ciddi bir gelişme yaşanıyor. Günümüzün değerli insanları, modern dile hâkim bir şekilde İslami kavramları anlatıyorlar.”
Ayetullah el-Uzma Hamaney, bugünkü üniversitelerin, devrim öncesi ve hatta 20 yıl önceki üniversitelerden daha ileri ve bilinçli olduğunu vurgulayarak şunları ekledi:
“Bazı propagandaların aksine, bugünün İranlı genci ve öğrencisi daha güçlü bir duruş ve daha derin bir anlayışla düşmana karşı ön saflarda yer almaya hazırdır.”
İslam İnkılabı Rehberi, kısa süre önce dile getirdiği içerik üretiminin önemine bir kez daha değinerek şunları söyledi:
“Öğrencinin rolü, bir öğretmen gibi yol gösterici ve uyarıcı olmaktır. Bu nedenle, içerik üretimi ve meselelerin doğru şekilde açıklanması için daha fazla çaba sarf edilmelidir.”
Ayetullah el-Uzma Hamaney, geçen yıl öğrencilere yaptığı tavsiyelere atıfta bulunarak, öğrenci topluluklarının üniversite içindeki faaliyetlerine odaklanmaları gerektiğini bir kez daha vurguladı ve şunları söyledi:
“Üniversitedeki gençler, düşmanca bir tutum içinde değildir; dinlemeye ve gerçeği kabul etmeye hazırdır. Bu nedenle, öğrenci topluluklarından beklenti, üniversite ortamını doğru düşüncelerle etkilemeleridir.”
İnkılap Rehberi, öğrencilere bir diğer tavsiyesinde ülkenin temel meseleleri ve inkılabın genel hareketiyle ilgili konular üzerine, güvenilir ve sağlam fikir sahipleriyle ortak düşünce toplantıları düzenlemelerini önererek şunları ekledi:
“Çeşitli olaylarda, farklı medya analizlerinin sizi tereddüde ve kafa karışıklığına sürüklemesine izin vermeyin. Doğru araştırma yaparak yanlış bilgilere karşı koyun.”
Öğrencilerin yetkililere yönelik bazı eleştirilerinin, konuların tüm yönleri hakkında yeterli bilgi sahibi olmamalarından kaynaklandığını belirten Ayetullah el-Uzma Hamaney, özellikle “Vade-i Sadık 2” operasyonunun zamanlaması hakkındaki eleştirilere değinerek şöyle dedi:
“Bazıları, ‘Neden operasyon şu tarihte yapılmadı? Eğer o zaman gerçekleşseydi, şu olay önlenebilirdi.’ diye konuşuyor. Ancak, bu tür meseleleri yürütenlerin inkılaba olan sevgisi ve bağlılığı, benim ve sizin sevgimizden az değildir; onları suçlamak doğru değildir.”
Ayetullah el-Uzma Hamaney, bu tür kararların dikkatli hesaplamalarla alındığını vurgulayarak şunları ekledi:
“Onlar, belirli hesaplamalar yaparak hareket ediyorlar. Eğer siz de onların yerinde olsaydınız, muhtemelen aynı şekilde davranırdınız. Bu yüzden, başkalarını suçlamaktan kaçının ve alınan kararların arkasında doğru bir muhasebenin olabileceğini göz önünde bulundurun.”
Ayetullah el-Uzma Hamaney, eleştiri çerçevesini açıklarken şunları söyledi:
“Eleştiri yapmak sorun değildir; ancak eleştiri iftiradan farklıdır. Soru sormakta ve belirsizlikleri dile getirmekte bir sakınca yoktur, ancak aynı zamanda cevap verme fırsatı da tanınmalıdır. Tabii bazı sorular vardır ki onlara cevap vermek mümkün olmayabilir. Bu gibi durumlarda, en azından bu konuları gündeme getirirken kesin yargılarda bulunmamak gerekir.”
İslam İnkılabı Rehberi, eleştiri yaparken kaçınılması gereken hususları şöyle sıraladı:
“Ayrılık yaratmak, insanları umutsuzluğa sürüklemek, toplumu kutuplaştırmak, halkı yöneticilere karşı kötü niyetli hale getirmek ve ülkenin çıkmazda olduğu algısını oluşturmak, yanlış ve zararlı bir yaklaşımdır. Bazen öyle bir üslup kullanılıyor ki, dinleyen kişi önünde hiçbir çıkış yolu olmadığını düşünüyor. Bu da halkın umutsuzluğa kapılmasına neden oluyor. Bu tür yaklaşımlardan kesinlikle kaçınılmalıdır.”
Ayetullah el-Uzma Hamaney, konuşmalarının sonunda Amerika ile müzakere konusuna birkaç önemli noktaya da değindi:
İlk olarak, Amerika Başkanı’nın müzakere ve anlaşma yapmaya hazır olduklarına dair açıklamalarını, dünya kamuoyunu kandırmaya yönelik bir girişim olarak değerlendirdi ve şunları söyledi:
“Bu mektup henüz bana ulaşmadı ancak Amerika, İran’ın müzakere ve anlaşma yapmak istemediği izlenimini vermek istiyor. Oysa bu kişi, bizim Amerika ile yaptığımız anlaşmayı yırtan kişidir. Şimdi nasıl onunla müzakere edebiliriz ki, sonuçlara sadık kalmayacağını biliyoruz.”
Ayetullah el-Uzma Hamaney, bir gazetede “İki kişi arasında güven eksikliği olsa bile, savaş halinde olmaları müzakere yapmalarını engellememelidir” şeklinde bir görüşün yer aldığını belirterek şunları ekledi:
“Bu görüş yanlıştır; çünkü eğer iki taraf da karşısındaki tarafın sözlerine ve anlaşma sonuçlarına sadık kalacağına güvenmiyorsa, müzakere yapmazlar. Çünkü bu durumda müzakere, anlamsız ve boş olur.”
Üçüncü noktada ise şunları söyledi:
“Başından beri bizim müzakere amacımız, yaptırımları kaldırmaktı. Neyse ki, yaptırımlar uzun vadede giderek daha az etkili hale geliyor.”
Ayetullah el-Uzma Hamaney, iç sorunların çoğunlukla iç sebeplerden kaynaklandığını vurguladı ve şöyle dedi:
“Eğer ekonomimiz kötü durumdaysa, bunun kaynağı yalnızca yaptırımlar değildir; mevcut durumda yapılmayan bazı şeyler de etkili olmuştur.”
Amerika’nın “İran’ın nükleer silah edinmesini engelleyeceğiz” söylemleri hakkında ise şöyle konuştu:
“Eğer nükleer silah üretmeye karar verseydik, Amerika bunu engelleyemezdi. Bizim nükleer silah üretmeme kararımız, önceden belirttiğimiz nedenlerden dolayıdır ve bu silaha ihtiyaç duymuyoruz.”
Ayetullah el-Uzma Hamaney, Amerika’nın askeri tehditlerini akılsızca olarak değerlendirdi ve şunları ekledi:
“Bir ülkeye karşı tehditte bulunmak ve savaş açmak tek taraflı bir mesele değildir. İran, karşılık verebilme gücüne sahiptir ve kesinlikle buna da başvuracaktır.”
İslam İnkılabı Rehberi son olarak sözlerine şu şekilde devam etti:
“Eğer Amerika ve müttefikleri yanlış bir adım atarsa, daha fazla zarar görecekler. Biz savaş peşinde değiliz çünkü savaş iyi bir şey değildir. Ancak, biri yanlış bir hamlede bulunursa, buna kararlı bir şekilde karşılık veririz.”
Ardından Amerika’yı zayıflayan bir yönetim olarak tanımlayarak şunları söyledi:
“Ekonomi, dış politika, iç politika, sosyal meseleler ve diğer alanlarda Amerika giderek zayıflıyor. Artık 20-30 yıl önceki gücüne sahip olamayacak.”
Amerika ile müzakerelere yönelik sürekli vurgulanan “Neden müzakere masasına oturmuyoruz?” eleştirilerine karşılık olarak şu açıklamayı yaptı:
“Bu Amerika hükümetiyle müzakere, sadece yaptırımları kaldırmakla kalmaz, yaptırımların daha da zorlaşmasına ve baskıların artmasına neden olur. Ayrıca, yeni taleplerin ve aşırı isteklerin dile getirilmesine yol açar.”
Ayetullah el-Uzma Hamaney, konuşmasının son kısmında, Filistin ve Lübnan direnişlerinin daha güçlü ve motive olduğunu belirtti:
“İranlı yetkililer, hükümet ve Cumhurbaşkanı dahil olmak üzere, Filistin ve Lübnan direnişini tüm güçleriyle desteklemeleri gerektiği konusunda hemfikirdir. İnşallah, İran milleti, geçmişte olduğu gibi, zulme karşı direnişin bayraktarı olmaya devam edecektir.”
yorumunuz