Havza Haber Ajansı’na göre “İslam’da Tebliğ Yöntemi” adlı kitap, tebliğin sevabı ve faziletine dair Ehlibeyt’ten (a.s) aktarılan rivayet ve hadisler doğrultusunda derlenmiştir. İçinde, masumların sözleriyle desteklenen ayetler, rivayetler ve hadisler eşliğinde etkileyici kıssalar yer almaktadır. Bu tebliğ hikâyeleri, siz değerli okuyucuların nazarına sunulmaktadır.
Gece Namazının Fazileti
“Gecenin bir bölümünde de sana mahsus bir nafile olarak (namaz kılmak için) uyan! Umulur ki Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırır. De ki: Rabbim! Beni doğru bir girişle girdir ve doğru bir çıkışla çıkar. Katından bana yardımcı bir güç ver.” (İsra, 79-80) (1)
Gece namazı hakkında birçok tavsiyede bulunulmuş ve rivayetlerde gece namazının beden sağlığını koruduğu, günahlara kefaret olduğu ve kabir korkusunu giderdiği belirtilmiştir. Ayrıca, gece namazı kılan kişinin yüzü nurlanır ve rızkı artar.
Hz. Resûlullah (s.a.a) üç defa Hz. Ali’ye (a.s) şöyle buyurdu:
“عَلَیْکَ بِصَلَاةِ اللَّیْلِ، وَعَلَیْکَ بِصَلَاةِ اللَّیْلِ، وَعَلَیْکَ بِصَلَاةِ اللَّیْلِ”
“Ey Ali! Gece namazını terk etmemelisin, gece namazını terk etmemelisin, gece namazını terk etmemelisin!”
Enes’ten rivayet edildiğine göre, şöyle dedi: Hz. Muhammed’i (s.a.a) şöyle buyururken işittim:
“Gecenin bir vaktinde kılınan iki rekât namaz, benim yanımda dünya ve içindekilerden daha değerlidir.” (2)
İmam Zeynü’l-Âbidîn’e (a.s) sordular: “Gece ibadet edenlerin yüzü neden herkesten daha güzel ve parlaktır?”
İmam (a.s) şöyle buyurdu:
“Çünkü onlar Yüce Allah ile gizlice sohbet ederler ve Allah da onları kendi nuruyla kuşatır.” (3)
Hz. Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Her kim namazı hafife alırsa, Allah onu on sekiz çeşit azaba uğratır: Altısı dünyada, üçü ölüm anında, üçü kabirde, üçü mahşerde ve üçü de sıratta gerçekleşir.”
Ancak dünyada ona isabet eden altı azap şunlardır:
1. Rızkı daralır.
2. Ömrü kısa olur.
3. Yüzünün nuru söner.
4. İslam’dan nasipsiz kalır.
5. Salihlerin duası ona ulaşmaz.
6. Duaları kabul edilmez.
Ölüm anında ona ulaşan üç azap şunlardır:
1. Zillete düşerek can verir.
2. Susuzluk içinde ölür, dünya dolusu su da verilse susuzluğu giderilmez.
3. Açlık içinde ölür, dünya dolusu yiyecek de verilse açlığı dinmez.
Kabirde ona ulaşan üç azap ise şunlardır:
1. Son derece kederli olur ve kabri karanlık olur.
2. Kabri daralır ve azap içinde kalır.
3. Melekler ona Allah’ın rahmet müjdesini vermezler.
Mahşerde ona ulaşacak üç azap şunlardır:
1. Eşek suretinde haşredilir.
2. Amel defteri sol eline verilir.
3. Hesabı çok çetin olur.
Sıratta ona ulaşan üç azap ise şunlardır:
1. Allah ona rahmet nazarıyla bakmaz.
2. Ondan hiçbir farz ve nafile ibadet kabul edilmez.
3. Allah onu sırat üzerinde bin yıl bekletir, ardından tüm bu azaplardan sonra onu ateşe atar. (4)
Molla Ahmed Naraqi, Mîrâcü’s-Saâde adlı eserinde güvenilir bir raviden naklederek şöyle anlatır:
“On altı yaşındaydım ve Nevruz Bayramı’ydı. İsfahan’da babam ve bazı dostlarla bayram ziyaretlerine gidiyorduk. Bir arkadaşımızın evine doğru ilerliyorduk. Salı günüydü ve evi bir kabristana yakındı. Eve varınca, bir mezarın başında oturduk. İçimizden biri arkadaşımızın evde olup olmadığını kontrol etmesi için evin kapısına doğru gitti.
Bu sırada arkadaşlardan biri şaka yaparak mezara hitaben şöyle dedi: ‘Ey mezarın sahibi! Bayramın son günlerindeyiz. Ziyaret ettiğimiz herkes bize meyve ve tatlı ikram etti. Sen de bize bir şeyler ikram etmez misin?’
Mezardan bir ses yükseldi: ‘Kusura bakmayın, geleceğinizi bilmiyordum. Ama yedi gün sonra burada tekrar buluşalım, sizi ağırlayıp mahcubiyetimi gidereyim.’
Bu sesi duyunca hepimiz büyük bir korkuya kapıldık. O an ölümümüzün yaklaştığına kesin olarak inandık. Ağlayıp tövbe etmeye ve vasiyetlerimizi yapmaya başladık. Fakat bir hafta sonra, salı günü geldiğinde hepimiz hâlâ hayattaydık. Tekrar aynı mezarın başına gittik ve ne olacağını görmek istedik.
İçimizden biri yüksek sesle seslendi: ‘Ey mezarın sahibi! Sözünü yerine getir, biz geldik!’
Mezardan bir ses yükseldi: ‘Bismillah, buyurun!’
Bir anda yer yarıldı ve birkaç basamak ortaya çıktı. Korku ve heyecan içinde aşağı inmeye başladık…”
Koridorun sonunda beyaz sıvalı bir sahanlık ortaya çıktı. Orada, bizi karşılayan ve rehberlik eden bir kişi duruyordu. Koridordan geçtikten sonra, son derece güzel bir bahçeye girdik. İçinden ırmaklar akıyor, her mevsimin meyvesini veren ağaçlar sıralanıyordu. Ağaçların dallarında ötüşen güzel sesli kuşlar vardı. Koridorun karşısındaki yolu takip ederek, muhteşem bir köşke ulaştık.
Bu köşkün kapıları bahçenin her tarafına açılıyordu. İçeride, son derece güzel ve nurlu bir kişi oturuyordu. Bizi görünce ayağa kalktı, saygıyla selam verdi ve ikram edilmesi için çeşit çeşit meyveler ve daha önce hiç görmediğimiz tatlılar getirilmesini emretti. Biraz yedik ve bir süre sohbet ettikten sonra kalktık. O kişi, bizi koridorun başına kadar uğurladı.
Babam ona sordu: “Siz kimsiniz ve burası neresi?”
Adam şöyle cevap verdi: “Ben, şu mezarlığın yakınında kasap dükkânı olan falanca kasabım. Hayatım boyunca asla eksik tartmadım ve ezan sesi duyulduğunda, terazide et olsa bile tartmaya devam etmez, hemen dükkânı bırakıp yakındaki camiye giderek cemaatle namazımı kılardım. Vefat ettiğimde beni buraya getirdiler. Geçen hafta sizi içeri almama izin verilmemişti ama bugün buna müsaade edildi.”
Bunun üzerine, orada bulunan herkes ondan kendi ömür sürelerini sordu ve o da cevapladı. Mesleği öğretmenlik olan içimizden bir arkadaşımız, kendi ömrünü sorduğunda, kasap ona şöyle dedi: “Sen doksan yılı aşkın bir ömür süreceksin.”
Ve gerçekten de o kişi hâlâ hayatta.
Dışarı çıktık ve geri döndük. Ancak o yerden artık hiçbir iz yoktu. (5)
Hz. Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah katında en sevimli amellerin ilki namazdır, ikinci olarak anne-babaya iyilik yapmak, üçüncü olarak da Allah yolunda cihat etmektir.” (6)
“Onlar geceden pek az (bir zaman) uyuyorlardı. Seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.“ (Zariyat Suresi 17-18) (7)
Yani: Takva sahipleri çoğu geceyi uyanık geçirir, Allah’a ibadet ederlerdi. Neredeyse bütün geceyi uyuyarak geçirmezlerdi; gecenin bir kısmını ibadetle geçirir, sabah namazı öncesi her zaman günahları için istiğfar ederlerdi. Bu ayetteki istiğfarın, gece namazıyla ilişkili olduğu düşünülebilir, çünkü gecenin son namazı olan Vitr namazında, “estağfirullâh rabbi ve etûbu ileyh” (Ya Rabbi, ben sana istiğfar ederim ve sana tövbe ederim) şeklinde yetmiş kez söylenmesi gereken bir dua vardır.
Dipnotlar:
(1) İsra Suresi, Ayet 79-80
(2) Mefatih al-Cinan - Gece Namazı Adabı
(3) Mefatih al-Cinan - Gece Namazının Fazileti
(4) İsna Aşeriyye ve Semere al-Hayāh, s. 400
(5) Bu olay, Molla Ahmed Naraqi’nin Hazain adlı eserinden ve İmamî İsfahanî’nin Semere al-Hayāh adlı eserinin 3. cildinden s. 412 aktarılmıştır.
(6) İsna Aşeriyye, s. 97
(7) Zariyat Suresi, Ayetler 17-18
yorumunuz