Perşembe 17 Nisan 2025 - 11:40
Mezhebe İtiraz Edenleri Saran Hata

Havza / Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi şöyle buyurdu: “Mezhebe itiraz edenler, ‘mezhep’ ile ‘mezhep taassubu’nu ve sapkın düşünceleri birbirine karıştırmışlardır. Çünkü mezheplerin öğretilerini incelediğimizde -her ne kadar zamanla gelişip olgunlaşmış olsalar da-, hepsinin insanın saadeti için geldiğini görürüz.”

Havza Haber Ajansı’nın aktardığına göre, Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi, “din mensupları arasındaki ihtilaf ve savaşların kaynağı” hakkında gelen bir soruya yazılı olarak cevap verdi ve şöyle buyurdu:

Soru:

Din mensupları arasındaki ihtilaf ve savaşların sebebi nedir? Din, çatışma ve kargaşaya mı yol açıyor? 

Özet Cevap:

Bazı Batılı yazarlar, dinleri insanlık arasındaki bölünme ve savaşların nedeni olarak görmüşlerdir. Ancak şu noktalara dikkat edilmelidir:

              1. Gerçekte bu ihtilaflar, mezheplerin bizzat kendisinden değil; mezhep mensupları ile karşıtları arasında yaşanmıştır. Farklı mezheplere mensup insanlar arasındaki savaşlar da doğrudan mezheplerin öğretilerinden kaynaklanmamıştır.

              2. Dinî inançların kaldırıldığı toplumlarda, savaşlar çok daha dehşet verici boyutlara ulaşmıştır.

              3. İlahi dinler, ırkçılık karşıtı yapılar sayesinde, ırkçılık temelli savaşların ortadan kalkmasına vesile olmuşlardır.

              4. Mezheplerin yol açtığı bazı savaşlar ise, aslında insanları özgürleştirme amacıyla yapılmıştır.

Ayrıntılı Cevap:

Bazı Batılı yazarlar, dinlere ve mezheplere şu şekilde itiraz etmişlerdir:

Onlara göre dinler, insanlar arasında ayrılık ve nifaka sebep olmuş, bu uğurda çok kan dökülmüştür; zira tarih pek çok din savaşıyla doludur. Bu gerekçeyle dinleri ve mezhepleri mahkûm etmeye, onları savaş ve çatışmaların kaynağı olarak göstermeye çalışmışlardır.

Ancak şu noktalara dikkat etmek gerekir:

Birincisi:

Bu ihtilaflar, aslında dinlerin ve mezheplerin gerçek ve samimi takipçileri arasında yaşanmamıştır. Aksine, “mezhep mensupları” ile “mezhep karşıtları” arasında meydana gelmiştir. Farklı mezheplere mensup kişiler arasında çıkan savaş ve çatışmalar da dinî öğretilerden değil; mezheplerin tahrif edilmesi, asılsız hurafelerle karıştırılması ve yersiz taassuplardan kaynaklanmıştır.

İkincisi:

Günümüzde dinin (ya da en azından dinin etkisinin) toplumların bir kısmında tamamen ortadan kalktığını görmekteyiz. Buna rağmen, savaşlar hem daha korkunç boyutlara ulaşmış hem de daha geniş çapta ve daha yoğun bir şekilde dünyanın dört bir yanında sürmektedir.

Peki, bu savaşlar din yüzünden mi çıkmaktadır? Yoksa asıl sebep, bir kısım insanların azgın ve saldırgan ruhu mudur?

Bu saldırganlık, bir gün din kılığına bürünmekte; bir başka gün siyasi ya da ekonomik ideolojiler şeklinde kendini göstermekte; başka zamanlarda ise farklı kisvelerle ortaya çıkmaktadır.

Dolayısıyla savaşların suçlusu din değil, bu azgın ve hırslı insanlardır.

Onlar çeşitli bahanelerle savaşların ateşini körüklemekte ve dünyayı kana bulamaktadırlar.

Üçüncüsü:

İlahi dinler –özellikle İslam– ırkçılık ve milliyetçilik karşıtı yapılar sayesinde, birçok ırksal, coğrafi ve kabilesel sınırın ortadan kalkmasına vesile olmuşlardır. Bu tür ayrımlardan kaynaklanan savaşlar da doğal olarak sona ermiş ve bu şekilde, insanlık tarihindeki bazı savaş türleri dinin etkisiyle ortadan kaldırılmıştır.

Buna ek olarak, tüm ilahi dinlerin üzerinde önemle durduğu barış, dostluk, ahlâk ve insani duygular, farklı kavimler arasındaki düşmanlıkların ve nefretin azalmasında derin ve kalıcı etkiler bırakmıştır.

Dördüncüsü:

İlahi dinlerin misyonlarından biri de yoksul ve ezilen sınıfları özgürleştirmektir. Bu nedenle peygamberler ve onların takipçileri ile Firavunlar ve Nemrutlar gibi zalim ve sömürücüler arasında savaşlar meydana gelmiştir.

Bu savaşlar, gerçekte insanları özgürlüğe kavuşturan kurtuluş mücadeleleri sayılmalı; dolayısıyla dinler açısından bir eksiklik değil, bilakis bir güç ve erdem göstergesi olarak değerlendirilmelidir.

Nitekim İslam Peygamberi’nin (s.a.a) bir yandan Mekke’nin müşrikleri ve tefeci zenginleriyle, diğer yandan Bizans ve Sasani imparatorlarıyla olan mücadeleleri hep bu kapsamdadır.

Sonuç olarak bu din eleştirmenleri "mezhep” ile “mezhep taassubu”nu ve sapkın düşünceleri birbirine karıştırmışlardır. Oysa dinlerin öğretilerine baktığımızda -her ne kadar zamanla gelişmiş ve olgunlaşmış olsalar da-, hepsinin ortak bir amacı hedeflediğini ve tümünün insanın saadeti için geldiğini görürüz.

Aslında ilahi dinler, gökten inen yağmur taneleri gibidir.

Yağmur damlalarının hepsi hayat vericidir. Ancak bu damlalar, biri tuzlu, diğeri acı olan kirli topraklara düştüğünde; farklı renkler ve tatlar ortaya çıkar. Bu farklılıklar yağmurun kendisinden değil, o kirli topraklardan kaynaklanır.

Ancak gelişim ve tekâmül kanunu gereği, son inen din, en kamil ve en eksiksiz olanıdır.

Kaynak:

Tefsîr-i Numûne, Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi, Dârü’l-Kütübü’l-İslâmiyye, 47. Baskı, cilt 2, s. 299 ve 553.

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha