Havza Haber Ajansı’nın aktardığına göre, Kum İlim Havzası’nın yeniden kuruluşunun yüzüncü yıl dönümüne özel Uluslararası Konferans, 7 Mayıs’ta İmam Kazım (a.s) Medresesi’nde geniş katılımlı bir şekilde çok sayıda din âlimi ve tanınmış ilim adamının iştirakiyle düzenlendi.
Konferansta Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi ve Ayetullah el-Uzma Nuri Hemedani’nin mesajları okundu; Ayetullah el-Uzma Cevadi Amuli ve Ayetullah el-Uzma Subhani ise konuşmalar gerçekleştirdi. Aşağıda söz konusu konuşmaların ayrıntılarına yer verilmektedir:
Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi’nin Mesajı:
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a; salât, Efendimiz Muhammed’e ve pak Ehlibeyti’ne olsun.
Özellikle de beklenen Mehdi’ye (Allah onun zuhurunu çabuklaştırsın ve bütün ruhlar ona feda olsun).
Bu vesileyle öncelikle, sekizinci imam Hz. Ali b. Musa er-Rıza’nın (a.s) ve hanedanın değerli hanımı Hz. Fatıma-i Masume’nin (s.a) mübarek doğumlarını tüm katılımcılara tebrik ediyor; bu programın düzenlenmesinde emeği geçen tüm organizatörlere ve misafirlere teşekkürlerimi sunuyorum. Ümit ederim bu kongre, hedeflerine ulaşır ve kalıcı etkiler bırakır.
İran halkının İslam’ı kabulünden kısa bir süre sonra, Kum şehri Ehlibeyt (a.s) dostlarının sığınağı ve onların öğretilerinin yayılma merkezi haline gelmiştir. Yaklaşık 1200 yıllık geçmişe sahip bu şehir, inişli çıkışlı, ama bereketli bir tarih yaşamıştır.
Kum’daki dini ilimler havzasının kurulması, din adamlarının ve âlimlerin bu merkezde yetişmesi; İslam’ın doğru, ilmi ve sahih bir yorumu ile bu öğretilerin büyüyüp gelişmesi, hem İslam’ın hem de Şiîliğin çeşitli fitne ve sapmalardan korunmasında çok etkili olmuştur.
Özellikle son yüzyılda, bu ilim havzası merhum Ayetullah Abdulkerim Hairi (rahmetullahi aleyh) gibi kudretli bir liderin gayretiyle yeniden canlandırıldıktan sonra, iç ve dış düşmanların komploları, beceriksiz yöneticilerin zaafları ve fırsatçıların sapkınlıkları karşısında İran halkını ayakta tutmuş, onu bilinçli bir şekilde savunmuştur. Nihayetinde, bu havzadan ve Şiî mektebinden doğan İslam İnkılabı, İmam Humeyni’nin (r.a) düşünce ve önderliğinde zafere ulaşarak, İran ve dünya tarihinde büyük bir dönüm noktası oluşturmuştur.
Tarih boyunca maruz kalınan türlü vesvese, tuzak, baskı ve yağmalamalara rağmen; âlimlerin ve ihlaslı halkın fedakârlıkları, sabırları ve canlarını ortaya koymaları sayesinde bu pak fidan yok edilemedi ve bugün artık dalları gökte ve kökü yerde sabit olan güçlü bir çınara dönüşmüştür.
Bugün bu büyük mirasın, dünyanın en büyük ilmî merkezlerinden biri olarak varlığını sürdürmesi ve onun korunup kıyamete kadar devam etmesi, Hz. Mehdi’nin (a.f) zuhuruna kadar onu sahiplenme sorumluluğunu ilim havzaları, ulemâ ve değerli talebelerin omuzlarına yüklemektedir. Bu hedefe ulaşmak ise bazı önemli ilkelere bağlıdır ki, bu kısa fırsatta birkaçına değinmek isterim:
1. Nefis terbiyesi ve ahlâkî arınma: Kişilik inşasının temeli nefsi tezkiye etmek, güzel ahlâkla donanmak ve önce kişinin kendisini eğitmesidir. Nitekim bu konuda şöyle buyrulmuştur: “Kişi başkasına öğretmeden önce kendini eğitmeli.”
2. Geleneksel değerlerin korunması: Özgün gelenek ve değerlerin korunması, ihlaslı ve basiretli âlimlerin yetişmesinin sırrıdır. Bu ilkelere ne kadar bağlı kalınırsa o kadar bereket, uzaklaşılırsa da o kadar zarar söz konusu olur.
3. İlmî yapının güçlendirilmesi ve derin öğrenim: Donanımlı, uzman ve derinlikli talebelerin yetiştirilmesi; yüzeysel eğitimin önüne geçilmesi gerekir. Bu da zaman zaman eğitim müfredatının, kaynakların ve ders kitaplarının günümüz ve geleceğin ihtiyaçlarına uygun şekilde revize edilmesini gerektirir.
4. Öngörü ve teknolojiyle bilinçli temas: Talebelerin bilinç düzeyinin artırılması, geleceğe dönük bir bakış açısının kazandırılması bugün her zamankinden daha önemlidir. Zira dünyanın hızlı dönüşümü karşısında, medya, dijital dünya, yapay zekâ ve benzeri teknolojik araçlardan faydalanmak işleri kolaylaştırsa da beraberinde ciddi riskleri de barındırdığı unutulmamalıdır.
5. Dinî tebliği öncelik haline getirmek: Havzada sadece bilgi birikimiyle yetinmeyip, dinin yayılması ve anlatılması esas hedef olmalıdır. Bu da talebelerin desteklenmesi, gerekli bilim ve becerilerle donatılması, çağdaş araçlardan faydalanması ve farklı dillerle kültürleri öğrenmesiyle mümkündür.
6. Halkla güçlü ve sürekli iletişim: İlim havzalarının halkla derin ve yaygın bağlar kurması, onların sıkıntı ve zorluklarında yanlarında olması, hem halkı hem de havzayı karşılıklı olarak güçlendirecektir.
7. Havzanın siyasetten bağımsızlığı: Bu bağımsızlık havzanın hür düşünceyle hareket edebilmesini sağlamıştır. Bununla birlikte havzalar İslam inkılabının kaynağı ve anası olarak her zaman inkılabın ve liderliğin yanında olmuştur ve olmaya da devam edecektir.
8. Dini inançlara yönelik şüpheleri gidermek: Özellikle gençlerin zihninde oluşan inançsal tereddütleri gidermek, açıklayıcı ve tatmin edici cevaplar sunmak; bununla birlikte daha iyi bir yaşam için pratik yollar göstermek hayati önemdedir.
9. Geleceğe dair umut duygusunu pekiştirmek: Bu ruh, eğitim, nefis terbiyesi ve tebliğ faaliyetlerine canlılık kazandırır. Zira bugün, umutsuzluk ve motivasyon eksikliği ciddi bir şekilde yayılmış durumdadır.
10. Hazreti Mehdi (a.f) ile güçlü bir bağ: Tüm bu çaba ve gayretlerin en büyük amacı, o büyük velinin rızasını kazanmaktır. O’na olan sevgi ve bağlılık bu yolun asıl ilham kaynağıdır.
Son olarak, bu değerli kongrenin düzenlenmesinde emeği geçen herkese, özellikle de değerli âlim Ayetullah Arafî (Allah izzetini artırsın) başta olmak üzere, tüm katılımcılara teşekkür ediyor; ilim havzalarının ve İran halkının başarılarının artarak devam etmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Ayrıca tüm Müslümanların, dünya müstekbirlerine karşı zafer kazanmasını ve Hz. Mehdi’nin (a.f) zuhuruna hazırlanmasını temenni ediyorum.
Ayetullah el-Uzma Nuri Hemedani’nin Mesajı:
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a; salât ve selâm, Efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.a) ve tertemiz Ehlibeyt’ine; özellikle de yeryüzünün kalan rehberi olan Hz. Mehdi’ye (a.f) olsun.
Toplantınızda hazır bulunan değerli âlimler, fazilet sahipleri ve etkili şahsiyetlere en içten selamlarımı ve hürmetlerimi sunuyorum.
İlim havzalarının asıl kurucusu Allah Teâlâ’dır. O’dur ki ilk kez farklı bölgelerde yaşayan Müslümanlardan bir grubun ilim merkezlerine göç etmesini emretti ve ardından da onların öğrendikleri dini bilgileri kendi toplumlarına dönüp aktarmalarını, halklarını uyarmalarını istedi. Bu hakikat, Tevbe Suresi’nin 122. ayetinde şöyle beyan edilmiştir:
“Her şeye rağmen, mü'minlerin savaş için topyekün sefere çıkmaları doğru değildir. Doğrusu şudur: Her kabile veya her topluluktan bir kısmı savaşa gitmeli; bir kısmı da ruhuna tam mânasıyla nüfûz ederek dîni iyice öğrenmeli ve savaşa gidenler geri döndüklerinde onlara Allah'ın emir ve yasaklarını bildirmelidirler.”
Bu anlayışla, İslam dünyasında ilk ilim havzasının temellerini atan kişi, Hz. Peygamber’dir (s.a.a). O, Medine’yi bir ilim ve fazilet merkezi haline getirerek farklı beldelerden gelen ilim taliplerine bir ışık kaynağı sundu. Bu öğrenciler, ilim ve nefis terbiyesiyle donanıp kendi halklarına rehberlik etmek üzere memleketlerine dönerdi.
Daha sonra Şiî imamlar Kufe, Medine ve Bağdat gibi şehirleri ilim ve irfan merkezlerine dönüştürdüler. Bu açıdan, onlar da ilim havzalarının gerçek kurucularındandır. Bu çizgi İmamların gaybet döneminde de devam etti ve Necef, Samerra, Meşhed ve Kum gibi şehirlerde – ki hepsi Ehlibeyt’in türbeleri etrafında oluşmuştu – İmamiyye’ye ait ilim havzaları doğdu, gelişti ve büyük meyveler verdi.
Bu ilim havzalarının en önemlilerinden biri de Kum İlim Havzası’dır. Bundan yüz yıl önce İran’ın en çalkantılı dönemlerinden birinde; din karşıtı siyasetlerin hâkim olduğu bir ortamda Ayetullah el-Uzma Şeyh Abdulkerim Hairî Yezdî (r.a) tarafından, derin ama ihtiyatlı bir bakışla kurulmuştur. Kurucusu olan bu büyük âlimin içinde kök salmış olan siyasi bilinç sadece ilim değil, İslam ve Şiiliğin yeni dünya düzenindeki yeri üzerine derin bir duyarlılık taşımaktaydı.
Bu siyasi bilinç zamanla Ayetullah el-Uzma Burucerdî ve onun mücadeleci öğrencileri gibi büyük âlimlerin ilmî ve amelî gayretleriyle ve Kur’an’ın ifadesiyle “her an meyve veren güzel bir ağaç”a dönüştü:
“Tü’tî ukulehâ kulle hînin bi-izni rabbihâ.” (Rabbinin izniyle her an meyve verir.)
Şeyh Hairî (r.a), ileri görüşlülüğü sayesinde Kum’daki bu kutlu havzayı sadece büyük cihad olan nefis terbiyesiyle sınırlı bırakmadı; aynı zamanda gerektiğinde küçük cihada, yani dışa dönük mücadeleye de aktif şekilde dâhil edecek bir yapıda inşa etti. Bu da halkın adalet arayışına anlam kattı, bedel ödendi, kanlar döküldü ve sonunda bu hareket İran İslam İnkılabı ve İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasına zemin hazırladı. Bu süreçte İmam Humeynî’nin (r.a) rolü eşsiz ve kalıcıdır.
Bugün, bu “şecer-i tayyibe” yani kökü sağlam, dalları göğe uzanan bu kutlu yapı zorlu yüzyılını geride bırakmış durumdadır. Artık büyükler bu havzanın genç evlatlarının ellerinden tutmalı, hep birlikte bu yüz yıllık onurun zirvesine çıkmalı ve önlerinde uzanan ufka odaklanmalıdır. Bu süreçte şu önemli noktalar dikkate alınmalıdır:
Öncelikle havzanın sabit ve değişmez esasları yeniden tanımlanmalı ve zamana göre değişebilecek geleneksel alışkanlıklardan ayırt edilmelidir. Ne bu sabit esasların korunmasında ihmal gösterilmeli ne de değişebilecek gelenekler için gereksiz bir özlem duyulmalıdır.
Ardından şunu da belirtmek gerekir ki, dinî eğitim merkezleri kendi köklü geleneklerine bağlı kalmakla birlikte, aynı zamanda çağdaşlıkla da bir bağ kurmalı; yüzeysel bakışlardan kaçınarak modern dünyanın derin ihtiyaçlarını anlamalıdırlar. Aksi takdirde Allah korusun, ilim havzaları istemeden de olsa toplumsal hayattan uzaklaşma yoluna girer ki bu yolun sonu yavaş yavaş etkisizleşip silinmektir.
Bir diğer önemli nokta ise ilim havzalarında biriken değerli ilimler ve marifetlerin —ki bunlar İslami ve Şii medeniyetin bin dört yüz yıllık çilesinin hazinesidir— hiçbir dünyevi değere feda edilmemesi gerekir. Ancak bununla birlikte bu birikimin dünya genelindeki Müslümanların, Şiîlerin ve İslami Cumhuriyet sisteminin ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için bu ihtiyaçlara dikkatle bakılması ve bu ilimlerin yeniden üretimi ve yeniden açıklanması gereklidir.
Önemli bir diğer mesele de şudur ki: İlim Havzalarının asli dayanağı mutlaka Kur’ân-ı Kerîm ile Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve Ehlibeyt’in (a.s) sünneti olmalıdır. Ancak bu iki nurlu kaynağın yanında, ilimlerin ifrat ve tefritten korunabilmesi için Allah’ın hücceti olan aklın da müçtehitçe ve derinlikli bir şekilde devrede olması ihmal edilmemelidir.
Kesinlikle bilinmelidir ki bu ilmi ve fikrî mücahedelerin filizleneceği kıymetli zemin ancak maneviyat, ihlâs ve Allah-u Teâlâ’nın ve O’nun yüce velîsi Hz. Sahibü’z-Zaman’ın (a.f) sürekli huzurunda olma şuurudur. Umuyorum ki bu değerli unsur önümüzdeki hedeflere doğru hareketimizde her geçen gün daha da güçlü ve etkili hale gelir.
Son nokta ise şudur ki bugün, birkaç yüzyıllık geçmişe sahip olan ve bir asır önce büyük bir fakih olan Ayetullah el-Uzma Merhum Hacı Şeyh Abdulkerim Hairî Yezdî (rahmetullahi aleyh) tarafından yeniden kurulan Kum İlim Havzası öyle bir şekilde hareket etmelidir ki gelecek nesiller, sahih ve asil din adamlarının daima halkın yanında olduğunu, halkın acılarını ve sıkıntılarını anladığını ve bunları gidermek için çaba sarf ettiğini bilsinler. Bu anlayışın somut örnekleri toplumda görülen kamu yararına hizmetlerde açıkça mevcuttur. Bu tür hizmetlerin bir kısmı o dönemin özel şartları içerisinde bizzat Merhum Hacı Şeyh’in zamanında gerçekleşmiş ve bu değerli hizmetler günümüze kadar ruhaniyet ve ilim havzası tarafından devam ettirilmiştir.
Bu ilim havzasının en büyük meyvesi, büyük öğrenciler yetiştirmesidir. Bu öğrencilerden biri vasıtasıyla—kurucusu olan merhum Şeyh’in hikmetli feraseti, siyaseti, tedbiri ve sabrının da etkisiyle—büyük bir İslam İnkılabı gerçekleşmiş, 2500 yıllık şah monarşisinin düzeni sonsuza dek tarihin çöplüğüne atılmış ve İran halkına izzet, bağımsızlık ve özgürlük kazandırılmıştır. Bu inkılap uluslararası alanda da büyük etkiler bırakmıştır. En bariz etkisi ise Kur’an-ı Kerîm’in ayetlerini ve özellikle Emirü’l-Müminîn Ali (a.s) başta olmak üzere Masumların rivayetlerini zalime karşı mücadele ve mazlumu savunma konusunda—coğrafi sınırları dikkate almaksızın—hayata geçirmesi ve Filistin meselesini İslam dünyasının birinci meselesine dönüştürmesidir. Ayrıca bu hareket, farkındalık kazandırma, üniversitelerle irtibat kurma ve gençlere alan açma konusunda da çok etkili olmuş ve tüm bu alanlarda ilim havzası öncü rol oynamıştır.
Bu doğrultuda, bu büyük meyvenin (yani ilim havzasının) korunması, onun eserlerinin, bereketlerinin ve kazanımlarının tanıtılması ve aynı zamanda bu sürecin olası zararlarının tahlil edilmesi, bu mübarek ilim havzasının sorumluluğundadır. Bugün hikmet sahibi İnkılap Rehberi tarafından bu değerli topluluğa gönderilen “Ruhaniyet Manifestosu”, merhum İmam’ın (r.a) “Ruhaniyet Manifestosu”nu hatırlatmakta ve ilim havzaları, talebeler, hocalar ve değerli fazıllar için bir yol haritası niteliğinde olabilmektedir.
Bu yüce oturumu büyük bir fırsat olarak görmekteyim ve Kur’an ve Ehl-i Beyt’in (a.s) kültürünün yayılması yolunda adım atan büyük âlimlere, özellikle de çağımızın yüce şahsiyetleri olan Ayetullah el-Uzma Hairî, Ayetullah el-Uzma Burucerdî ve merhum İmam’a derin saygı ve hürmetlerimi arz ediyorum.
Son olarak, merhum Hacı Şeyh’in değerli eserlerinin toplanması sürecinde büyük bir emek verilmiş ve bu eserlerin 20 cildi yayımlanmıştır. Ayrıca bu konuyla ilgili kaleme alınmış 30 ciltlik makale de toplanmış ve bu süreçte uzun süreli bir gayret gösterilmiştir. Bu büyük emeklerinden dolayı özellikle Kum İlim Havzası’nın değerli ve ilim sahibi yönetimine ve bu görkemli toplantının tüm düzenleyicilerine teşekkür ve takdirlerimi sunuyorum.
Herkese, Yüce Allah’tan başarılar dilerim.
Son olarak tüm övgüler alemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.
Hüseyin Nuri Hemedani
Ayetullah el-Uzma Cevadi Amuli’nin Konuşması:
Ayetullah el-Uzma Abdullah Cevadi Amuli konuşmasında şöyle buyurdu: Emir el-Müminin Ali (a.s), Nehcü’l-Belâğa’da şöyle demiştir: “Eşsiz olan kitap Kur’an’dır ve Kur’an’ı en iyi tanıyanlar ise Ehl-i Beyt'tir (a.s). Velayet zirvesi Ali (a.s) ve onun soyundandır. Aynı şekilde, bilgi ve marifet derecelerinin zirvesi de Ali (a.s) ve Ali’nin soyundandır. Eğer cennetin dereceleri varsa, en yüksek dereceleri işte bu masumlar (a.s) alacaktır.”
Ayetullah el-Uzma Cevadi Amuli devamında şunları ekledi: “Kur’an-ı Kerim, Ehl-i Beyt (a.s) tarafından tefsir edilen bir kitaptır. Kur’an’ın eşdeğeri yoktur ve Ali (a.s) ile Ali’nin soyunun eşdeğeri de yoktur. Nehcü’l-Belâğa’nın ikinci hutbesinde de Ali (a.s), ne Kur’an’ın eşdeğeri olduğunu ne de Ehl-i Beyt (a.s)’in eşdeğeri olduğunu belirtmiştir.”
Bu değerli alim ayrıca şöyle dedi: Kur’an, akıl ve ilim kitabıdır. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın insanlara olan delili akıldır.” El-Kafi kitabının başında da söylenildiği gibi bu kitabın akıl ve cehalet ile başlamasının sırrı, İslam kültürünün temel direğinin akıl olduğu içindir. Eğer akıl varsa, hem Kur’an’ı korur hem de Ehl-I Beyt’i (a.s) anlar ve korur. Aynı zamanda bu akıl bin yıllık Necef ve Kum medreselerini de inşa eder. Gerçekten insan akıldan mahrumsa medrese kurma gücüne sahip olamaz.”
Ardından şu ifadeyi de ekledi: “Merhum Ayetullah Hâiri, on dördüncü yüzyılda medreseyi yeniden ihya etti. Ayetullah el-Uzma Burucerdi, Ayetullah Hüccet ve İmam Humeyni (r.a) de bu medreseye geldi çünkü elleri Kur’an ve Ehl-i Beyt (a.s) ilimleriyle doluydu. İşte bu dolu elleriyle bu yüksek ve değerli mevkiyi inşa ettiler.”
Ayetullah el-Uzma Cevadi Amuli şöyle hatırlattı: “Merhum Ayetullah Hâiri Yezdi’nin büyük sırrı ve özelliği Kur’an, akıl bilimleri, fıkıh ve usulü geçmişten daha fazla ve önceki yıllardan önce ihya edebilmesinde aranmalıdır. Kum İlim Havzaları kurulduğunda, o zamanlar baskı ve zorluk dolu günlerdi. İmam Humeyni (r.a) o dönemin zorluklarını anlatırken, “Günleri Kum’dan dışarıda geçirip geceleri geri dönüyorduk.” şeklinde ifade ederdi. İşte bu koşullarda Kum İlim Havzaları şekillendi.”
Ardından şunları ekledi: “İslam’ın anayasa kanunu, bize havuz gibi düşünmeyi yasaklamaktadır. Yani bilgileri sadece kitaplarda ya da hafızada biriktirip saklamak yerine, biz birer pınar gibi olmalıyız. İmam Sadık (a.s) “Kendinizin bildiği kadar konuşun ve iddialarda bulunmayın.” demektedir.”
İmam Sadık’ın (a.s) bizleri sadece bilgi biriktiren insanlar olarak yetiştirmediğini vurgulayan Ayetullah el-Uzma Cevadi Amuli ayrıca şöyle dedi: “Bir havuz olmak bir bahçedeki sorunu çözer, ama bir pınar olmak bir ülkenin sorununu çözer. Bu yüzden İmam Sadık (a.s), ictihad ve yenilik yapmanın önemini vurgulamaktadır. Kur’an’ın mesajı, Kur’an’ın her zaman yeni bir söz sunduğudur ve Kur’an’ın sözünü başka hiçbir yerde bulmak mümkün değildir. Bugün de aynı söz, İslam toplumuna söylenmelidir: Kur’an’dan öğrenmeliyiz, derinlere dalmalı ve bu bereketli denizden faydalanmalıyız.”
Ayetullah el-Uzma Cevadi Amuli ayrıca şunları hatırlattı: “Eğer insan güçlü olursa, akıl ve nakil bir arada olursa ve merhum Kuleyni gibi düşünürsek, her gün dünya için yeni bir söz bulabilir ve bunu sunabiliriz.”
Eğer akıl ve akıl bilimleri (ilimleri) medresede yer alırsa, kesinlikle büyük başarılar elde edileceğini belirten Ayetullah el-Uzma Cevadi Amuli: “Akıl ve delil olmadığı takdirde, şüpheler altında kalırız. Ayetullah Hâiri’nin evlatları fakih ve filozof oldular. O, akıl bilimlerini medresede geliştirmeye çalıştı. Eğer sadece nakilci bir yaklaşım benimser ve pınarı göletle sınırlandırırsak, kesinlikle zarara uğrarız." şeklinde konuştu.
Ardından şunları da ekledi: “Allah-u Teala bu emanetini merhum Ayetullah Hâiri’ye verdi ve o da Allah’ın emini oldu. ‘Emin’ olmak gerçekten çok yüksek bir makamdır. Eğer birisi yönetici (amir) olursa ona emir denir, ancak birisi emanet taşıyorsa, o Allah’ın emini olur.”
Ayetullah el-Uzma Cevadi Amuli şunları da ifade etti: “Rahman’ın emanetçileri de çoktur. Bu ilahi erkekler, yalnızca tevhidi tanırlar ve emindirler. Hiç kimse Allah’ın eminliğini taşımadıkça, Allah’ın dinini koruyamaz. Bu yüzden, insanlar dinden dönmesinler ve dini zıt bir şekilde anlamasınlar diye, hiçbir şey yapmazlar.”
Ehl-i Beyt’in (a.s) haremlerine girdiğimizde yüksek hedeflerimizin olması gerektiğini vurgulayan Ayetullah el-Uzma Cevadi Amuli, her zaman Ehl-i Beyt (a.s) ve İmam Rıza'nın (a.s) huzurunda Allah’tan bu vesilesiyle ilim talep etmeliyiz. Bu ilimleri alacak kapasitemiz olmalı ve merhum Şeyh Abdulkerim Hâiri’nin emsali olarak, bu ilimleri yaymak için gayret göstermeliyiz.”
Ardından şunları da ekledi: “Emanet makamı, halifelik ve emirlik makamına benzer. Eğer bu makam birisine verilirse o kişi Allah’ın emini olacaktır ve bu makamın da dereceleri vardır. Eğer birisi Allah’ın emini olduysa Allah da o kişiye medreseyi teslim eder. Tarih boyunca büyük şahsiyetlerin bu medresede yer aldığını görmüşüzdür.”
Son olarak Ayetullah el-Uzma Cevadi Amuli şunları vurguladı: “Kur’an-ı Kerim ve Ehl-i Beyt (a.s) bu temeli oluşturmuşlardır ki sapıtmayalım. Bu nedenle, Kur’an ve Ehl-i Beyt’ten (a.s) faydalanmaya çalışmalı ve iyilik ve kurtuluşa ulaşmalıyız.”
Ayetullah el-Uzma Subhani’nin Konuşması:
Ayetullah el-Uzma Cafer Subhani, ‘Zamanını bilen âlim, ona yapılan yanlışlıklar tarafından etkilenmez’ hadisine atıfta bulunarak şöyle dedi: “Bu hadis, zamanını bilen âlimlerin ve müctehidlerin önemli özelliğini belirtmektedir ve Ayetullah Hacı Şeyh Abdulkerim Hâiri Yezdi, bu mübarek hadisin tam örneği olmuştur.
Ayetullah el-Uzma Subhani, Şii ilim medreselerinin tarihini kısaca ele alarak şunları söyledi: “İlk hadis ve fıkıh medresesi, Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) vefatından sonra Medine’de kurulmuş olup, Fek olayına kadar Abdullah bin Abbas, Ebu bin Kâ’b ve Abdullah bin Mes’ud gibi büyük âlimlerin yetiştiği bir merkezdi. Mervanîler’in gelmesiyle bu hareketlilik azalmış olsa da İmam Bakır (a.s) ve İmam Sadık (a.s) dönemlerinde yeniden canlandı ve onların öğrencileri bu yolu devam ettirdiler.
Ayetullah el-Uzma Subhani, ayrıca şunları ifade etti: “İkinci medrese, Kufe Camii’nde kuruldu; burada İmam Bakır (a.s) ve İmam Sadık (a.s) öğrencilerine fıkıh ve hadis dersleri verdiler. Daha sonra, İmam Rıza’nın (a.s) zorla Horasan’a gönderilmesiyle üçüncü Şii medresesi bu bölgede kuruldu ve bu medrese, İslami öğretilerin yayılmasında önemli bir rol oynadı.”
Ayetullah el-Uzma Subhani, Kum İlim Havzaları’nın bu aydınlık yolu devam ettirdiğini belirterek şöyle dedi: “12 imam taraftarlarının Kum’a girmesinden itibaren bu şehir, Şii ilim ve fıkıh alanında en önemli merkezlerden biri haline geldi. Bu dönemin büyük âlimlerinden bazıları, Muhammed bin Ahmed bin Yahya Eş’ari ve Ahmed bin Ebi Abdullah Berki idi.”
Ayetullah el-Uzma Subhani, 7. yüzyılda Moğol istilası nedeniyle Kum medresesinin gerileme dönemine işaret ederek, bu medresenin Safevîler döneminde yeniden dirilişine ve 11. yüzyılda Şeyh Bahai, Molla Sadra, Feyz Kaşani ve Feyyaz Lahici gibi şahsiyetlerin katkılarıyla zirveye ulaşmasına değindi.
Ayetullah el-Uzma Subhani, 17. yüzyılı Mirza-i Kumî’nin Kum’daki parlak dönemi olarak değerlendirdi ve 14. yüzyıl hakkında şöyle dedi: “Bu yüzyılda, merhum Hacı Şeyh Abdulkerim Hâiri zamanın ihtiyaçlarını derin bir şekilde kavrayarak, Arah’da iki dönemlik bir medrese kurdu ve nihayetinde Kum âlimlerini davet ederek Kum İlim Havzası’nı yeniden kurdu.”
Ayetullah el-Uzma Subhani ayrıca şunları ekledi: “Hacı Şeyh, Meşrutiyet dönemi gibi siyasi çatışmalardan uzak durarak, tek derdinin medreseyi ve din âlimlerinin yetişmesini sağlamak olduğunu gösterdi. O, siyasi dalgalanmalar karşısında din ve mürşidlik kalesini korumak için âlim ve talebe yetiştirilmesi gerektiğine inanıyordu.”
Ayetullah el-Uzma Subhani son olarak merhum Hacı Şeyh’in ilmî eserlerine, özellikle de onun Salah ve Usul kitaplarına atıfta bulunarak şöyle dedi: “Merhum Ayetullah el-Uzma Burucerdi, Hacı Şeyh’i, kısa ifadelerle en çok bilgiyi aktaran bir âlim olarak görüyordu. Ayrıca Ayetullah Seyyid Muhsin Cebel-i Amuli, Ayan-ı Şia kitabında Hacı Şeyh’in takvası, titizliği ve zamanın bilincine sahip olma özelliklerini vurgulamıştır ve bunların hepsi bizim için büyük derslerdir.”
yorumunuz