Cumartesi 25 Ocak 2025 - 14:25
Halk nifak ehline, iki yüzlü insanlara ve fitnecilere karşı dikkatli olmalıdır

Havza / Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi: “Müslümanlar, davranışlarına çok dikkat etmeli ve özen göstermelidir; çünkü bazen düşman, din kisvesine bürünerek ve din silahıyla dine ve mezhebe karşı savaşmak için donanır. İslam tarihine baktığımızda, düşmanın yalnızca İslam’a zarar vermek amacıyla oluşturduğu sahte mezheplerle karşılaşıyoruz.”

Havza Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre, Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi bir yazısında nifak konusuna ve Mescid-i Dırar olayına değinerek şöyle buyurdu: “Nifak meselesi, Mekke’nin fethinden sonra daha da yayıldı. Çünkü İslam’ın bir numaralı düşmanı Ebu Süfyan ve taraftarları, can korkusuyla İslam’ı görünüşte kabul ettiler; ancak her zaman İslam’a zarar vermek için bir fırsat kolluyorlardı.

Resulullah (s.a.a) dönemindeki münafıklar, İslam’ın yükselişiyle çıkarlarının tehlikeye girdiğini görünce zahiren İslam’ı kabul ettiler; fakat gerçekte Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve onun dinine düşmanlık besliyorlardı.

Münafıklar kendilerini gizlemeye çalışsalar da, siyasi ve sosyal fırtınaların estiği kritik anlarda maskeleri düşer ve kimlikleri ortaya çıkardı. Bunun bir örneği de ‘Mescid-i Dırar’ planıyla gerçek yüzlerini göstermeleriydi.” [1]

Mescid-i Dırar’ın İnşası

“Mescid-i Dırar” hikâyesini tüm İslam müfessirleri ve birçok hadis ve tarih kitabı aktarmıştır. Ancak detaylarda bazı farklılıklar bulunmaktadır. [2] Özetle, çeşitli tefsirlerden [3] ve hadislerden [4] elde edilen bilgilere göre olay şu şekilde gelişmiştir:

Peygamber Efendimiz (s.a.a), Tebük Savaşı’na giderken Medine dışındaki Beni Salim kabilesine rastladı. Bu kabileden bazı kimseler, dışarıdan bakıldığında dindar ve iyi kimseler olarak görünüyorlardı. Onlar, Peygamberimiz’den (s.a.a), Kuba Mescidi’nin yakınında bir mescit inşa etmek için izin istediler.

Gerekçeleri şu şekildeydi: Kabilelerinde yaşlılar, kadınlar ve çocuklar gibi zayıf ve güçsüz kimseler bulunduğunu, bu kişilerin her zaman namaz için Kuba Mescidi’ne gelemediklerini belirttiler. Ayrıca yazın sıcakları, kışın soğukları, rüzgar ve yağmur gibi sebeplerin de mescide gitmelerini engellediğini ifade ederek, Kuba Mescidi’ne yakın bir mescit inşa etmenin gerekli olduğunu söylediler. [5]

Peygamber Efendimiz (s.a.a), onlara mescit inşa etmeleri için izin verdi. Ancak onlar, “Acaba bizzat gelip orada namaz kılar mısınız?” diye eklediler. Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: “Şu anda sefere çıkmak üzereyim, dönüşte inşallah mescidinize gelir ve orada namaz kılarım.” [6] Bunun üzerine, Efendimiz Tebük Seferi’ne doğru yola çıktı. [7]

Mescidin kurucuları, Peygamberimiz’in (s.a.a) yokluğunu fırsat bilerek, mescidi büyük bir hızla inşa ettiler. [8] Hatta Müslümanlar arasından Kur’an bilgisi olan bir genç, “Mücemmi bin Harise” (veya “Mücemmi bin Cariye”) isimli birini mescidin imamı olarak seçtiler.

Peygamberimiz (s.a.a), Tebük’ten döndüğünde bu kişiler yanına gelerek mescidin açılışını yapmasını istediler. [9] Onlar, “Artık mescidimize gelmenizi, burada namaz kılmanızı ve bizim için dua ederek bu mescidi bereketlendirmenizi rica ediyoruz,” dediler. Bu esnada Peygamberimiz (s.a.a) henüz Medine’ye girmemişti. [10][11]

Tam bu sırada Allah’ın vahyi, Peygamber Efendimiz’e (s.a.a) indi ve en sert üslupla, onu bu mescitte bulunmaktan ve orada namaz kılmaktan men etti. Bu mescit, vahiyde bir “tefrika ve küfür yuvası” ve “cehennem uçurumunun kenarına kurulmuş bir yapı” olarak tanımlandı. Allah Teâlâ Tevbe Suresi’nin 107-108-109. ayetlerinde şöyle buyuruyor:

“Ve onlar, zarar vermek, inkârı desteklemek, müminlerin arasını açmak ve daha önce Allah’a ve Resulüne karşı savaşan kişiyi gözetlemek amacıyla bir mescit yaptılar. Şüphesiz, ‘Biz sadece iyilik yapmak istedik!’ diye yemin ederler. Ama Allah şahittir ki onlar kesinlikle yalancıdırlar. Asla o mescitte [ibadet için] durma! Daha ilk günden itibaren takva üzerine kurulan mescit, orada ibadet etmen için daha uygundur. Orada, temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah ise temizlenenleri sever. Şimdi, binasını Allah’tan korkup O’nun rızasını kazanmak için kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasını yıkılmaya yüz tutmuş bir uçurumun kenarına kurup onunla birlikte cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” [12] [13]

Bu ayetler, münafıkların planını açık bir şekilde ortaya koymuş ve Peygamber Efendimiz’i (s.a.a) bu mescitte bulunmaktan men etmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.a), Tebük Seferi’nden önce bu kişilere karşı doğrudan sert bir şekilde emir vermemiştir. Bunun muhtemel sebebi, münafıkların gerçek niyetlerinin daha net bir şekilde ortaya çıkmasını sağlamak ve Tebük Seferi sırasında bu tür meselelerin sebep olabileceği zihinsel bir rahatsızlıktan kaçınmaktır. [14]

Dört Şeytani Amaca Hizmet Eden Bir Mescit

Yukarıdaki ayetler İslam düşmanı bir grup münafığın, Medine’de “Mescid-i Dırar” adıyla bilinen bir mescit inşa ettiklerini açıklamaktadır. [15] Bu üç ayet, İslam’ın yükselişinden rahatsız olan düşmanların dine karşı savaş açmak için dini bir kalkan olarak kullanma niyetlerini gözler önüne sermektedir. [16]

Münafıkların bu mescidi inşa etme amaçları dört temel hedefte özetlenmiştir:

  1. Müslümanlara Zarar Vermek

Münafıklar bu mescidi, İslam topluluğuna zarar verme niyetiyle inşa etmişlerdir: “ضِرَاراً” (Zarar vermek amacıyla).

  1. Küfrü Güçlendirmek ve Halkı İslam Öncesi Duruma Döndürmek

Onların amacı, İslam’ın köklerini zayıflatmak ve halkı tekrar küfre döndürmekti: “وَ کفْراً” (Küfrü desteklemek).

  1. Müslümanlar Arasında Tefrika Çıkarmak

Bu mescit, Müslümanların birliğini bozmayı hedefliyordu. Zira bu mescitte toplanan bir grup, ya yakındaki Kuba Mescidi’nin ya da Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) mescidinin önemini azaltacaktı: “وَ تَفْرِیقاً بَینَ الْمُؤْمِنِینَ” (Müminler arasında ayrılık çıkarmak).

  1. Nifak Merkezi Kurmak

Dördüncü ve en tehlikeli amaçları, geçmişte Allah ve Resulü ile savaşmış olan kimselerin planlarını hayata geçirebileceği bir nifak merkezi kurmaktı: “وَإِرْصَاداً لِّمَنْ حَارَبَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُ” (Allah ve Resulü’ne savaş açanlar için bir merkez oluşturmak). [17]

Mescid-i Dırar’ın Yıkılışı

Allah’ın vahyi, münafıkların kötü niyetlerini daha gerçekleştiremeden Peygamber Efendimiz’e (s.a.a) bildirdi ve bu hain planları boşa çıkardı. [18] Bunun üzerine, Peygamberimiz (s.a.a) ne bu mescitte namaz kıldı ne de açılışını yaptı. [19] Aksine, münafıkların bu nifak yuvasını tamamen ortadan kaldırmak için harekete geçti.

Peygamber Efendimiz (s.a.a), bazı sahabeleri —“Malik bin Duhşüm”, “Mu’na bin Adiyy”, “Amr bin Sükre” veya “Asım bin Adiyy”— bu mescidi yıkmakla görevlendirdi. [20] Onlar, mescidin çatısını ateşe vererek yaktılar, ardından duvarlarını yıkarak tamamen harap ettiler. Sonunda bu yer, Müslümanlar tarafından çöplük alanı haline getirildi. [21]

Mescid-i Dırar’ın Ardındaki Gerçek

Eğer bu grubun eylemlerine sadece dışarıdan bakarsak, başlangıçta böyle bir emir verilmesine şaşırmamız mümkündür; çünkü hasta ve yaşlıların desteklenmesi, acil durumlar için bir mescid inşa edilmesi aslında hem dini hem de insani bir hizmettir. Peki, bu tür bir mescide karşı neden böyle kesin bir emir verilmiştir?

Ancak meseleyi derinlemesine incelediğimizde, verilen emrin ne kadar hesaplanmış bir adım olduğunu görebiliriz. [22]

İslam tarihine bakmak bu sorunun cevabını net bir şekilde ortaya koyar. Zira, Peygamber Efendimiz (s.a.a) döneminde ve sonrasında, hatta Mekke ve Medine’de, İslam’ı zayıflatmaya çalışan ve her fırsatta Müslümanlara zarar vermek isteyen fanatik Hristiyanlar ve Yahudiler yaşıyordu. Bunun yanı sıra, Kur’an’ın “münafık” olarak tanımladığı, aslında Müslüman gibi görünen bir grup da vardı. Bu kişiler, yabancıların çıkarlarını koruyarak onların ajanlık rolünü üstlenmişlerdi. [23]

Kesinlikle bu münafıklar, Medine’deki İslam yönetiminin kalbinde bulunan, yabancı güçlerin temsilcileriydiler. Müslümanların durumunu dikkatlice izliyorlar ve sadece yabancıların çıkarına olan her türlü durumu memnuniyetle karşılıyorlardı. [24]

Mescid-i Dırar olayında münafıkların başında, Roma İmparatorluğu’yla ilişkiler kurmuş olan Ebû Âmir Nasranî vardı. O, Romalıları kışkırtarak ve onlara güvenerek bir komplo planlamıştı. [25]

Ebû Âmir, cahiliye döneminde Hristiyanlık dinini kabul etmiş, bir rahip olarak tanınan ve “zahid” olarak bilinen biri olarak Hizb-i Huzreç içinde büyük bir nüfuza sahipti.

Peygamber Efendimiz (s.a.a) Medine’ye hicret ettiğinde, Müslümanlar etrafında toplanmış ve İslam yükselmeye başlamıştı. Bedir zaferi, Ebû Âmir için bir dönüm noktası oldu. O, aslında bir zamanlar Peygamber’in (s.a.a) geleceğini müjdeleyen birisiydi. Ancak, İslam’ın güç kazanmasıyla, etrafındaki insanların onu terk ettiğini görüp, İslam’a karşı bir mücadeleye başladı. Medine’den Mekke’ye kaçtı ve oradan Peygamber’e karşı savaşmak üzere yardım istedi.

Ebû Âmir, Uhud savaşında Müslümanlara karşı yapılan planların bir kısmını yönetmiş ve savaş sırasında Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) bir hendeğe düşmesine ve başının yaralanmasına, dişinin kırılmasına sebep olmuştur.

Uhud savaşı sonrasında, Müslümanların yaşadığı zorluklara rağmen İslam daha da yayıldı ve Ebû Âmir, Medine’den kaçıp Roma İmparatoru Herakleios’tan yardım alarak, Müslümanları yok etmek için bir ordu göndermesini istedi.

Ayrıca, Peygamber Efendimiz (s.a.a), Ebû Âmir’e “fâsık” yani ahlaki olarak bozuk ve sapkın bir kişi olarak nitelendirdi.

Bazıları, ölümünün Herakleios’la görüşme isteğini yerine getirmesine fırsat vermediğini söylese de, başka bazı kitaplarda ise onun Herakleios’la iletişime geçtiği ve onun vaatlerine güvenerek cesaret bulduğu belirtilmektedir.

Her halükarda, o ölmeden önce Medine’deki münafıklara bir mektup yazdı ve onlara, Roma‘dan bir orduyla yardım göndereceğini müjdeledi. Özellikle, Medine’de kendisi için bir merkez kurmalarını ve bu merkezi gelecekteki faaliyetlerinin odak noktası yapmalarını tavsiye etti.

Ancak böyle bir merkezin Medine’de İslam düşmanları adına inşa edilmesi, fiilen mümkün olmadığı için münafıklar, bu planı gizlice mescid adı altında hayata geçirmeyi tercih ettiler. Mescidin, hastalar ve mazeretli kişiler için yapılması bahanesiyle, bu gizli ajandalarını yürürlüğe koydular. [26]

Allah, Peygamberine görünüşte masum olan ama gerçekte kötü niyetle yapılan bu yapıyı yok etmesi talimatını vermiştir. Bu emir, yapının gerçek amacını ve derin niyetlerini bildiği için verilmişti. O, bir acelecilik ya da öfke sonucu değil, tam anlamıyla hikmetle ve İslami toplumun menfaati doğrultusunda verilmişti. [27]

Son Söz: Dine karşı dinin kullanılması, İslam toplumunun belası

Sonuç olarak Mescid-i Dırar hikâyesi, tüm Müslümanlar için hayatları boyunca alması gereken bir derstir. Allah’ın sözleri ve Peygamberimizin (s.a.a) eylemleri açıkça göstermektedir ki Müslümanlar asla sadece dış görünüme bakarak, doğru görünene odaklanıp gerçek amaçlardan habersiz kalmamalıdır.

Müslüman her zaman, her yerde, her durumda ve her türlü görünüşte, hatta din ve ibadet kisvesi altında bile olsa, nifak ve münafıkları tanıyabilmelidir.

Dine karşı dinin kullanılması yeni bir şey değildir; emperyalistlerin, zorba yönetimlerin ve münafıkların her toplumda kullandığı bir yöntemdir. İnsanların bir konuya eğilimi varsa, bu eğilimden onları kandırmak ve sonra sömürmek için faydalanmışlardır. Hatta dinin gücünü, din karşıtı bir şekilde kullanmışlardır.

Sahte peygamberler ve sahte dinlerin oluşturulmasının arkasındaki temel felsefe de, halkın dini eğilimlerini kendi istedikleri yöne saptırmaktır.

Özellikle Medine gibi, Peygamberimizin (s.a.a) ve İslam’ın çok güçlü olduğu bir dönemde açıkça İslam’a karşı bir mücadele yürütmek imkansızdı. Bunun yerine, dinsizliği din kisvesiyle, batılı da hak gibi sunmak gerekiyordu. Böylece saf kalpli insanlar kandırılabilir, kötü niyetler harekete geçirilebilir ve uygulamaya konulabilirdi.

Gerçek bir Müslüman, öyle yüzeysel biri değildir ki bu tür görünüşlere aldanıp kandırılsın. Bu tür programların arkasındaki sebepleri ve harekete geçen elleri dikkatle incelemeli, diğer kanıtları göz önünde bulundurarak işin özünü anlamalı ve kişilerin dış yüzlerinin ardındaki gerçek yüzlerini görmelidir.

Müslüman, her kimden olursa olsun yükselen bir sesi, sadece görünüşte haklı göründüğü için kabul edip ona “evet” diyen biri değildir. Her uzanan eli sıkan, her zaman dini bir hareketi gördüğünde onunla birlikte olan, her kim din adına bir bayrak diktiğinde o bayrağın altına koşan ve her dini ad taşıyan yapıya çekilen biri değildir.

Müslüman uyanık, bilgili, gerçekçi, ileri görüşlü ve toplumsal meselelerin her birinde çözümleyici olmalıdır. Melek kıyafetindeki şeytanları tanımalı; çoban kılığına bürünmüş kurtları ayırt edebilmeli ve kendini bu dost görünümlü düşmanlarla mücadeleye hazırlamalıdır. [28]

Müslümanlar kendi davranışlarına son derece dikkat etmeli ve sürekli tetikte olmalıdırlar. Çünkü bazen düşman, din kılığına bürünür ve dine karşı savaş açmak için dini bir silah olarak kullanır. Bu nedenle İslam tarihine baktığımızda, sadece İslam’a darbe vurmak için oluşturulmuş sayısız sahte mezheple karşılaşıyoruz. [29]

Kaynak:

[1] İmam Ali’nin Mesajı, Cilt 8, s. 150.

[2] Kur’an Ayetlerinin Nazil Olma Sebepleri, s. 264.

[3] “El-Mizan” Tefsiri, Cilt 9, s. 391 ve “Mecmau’l-Beyan” Tefsiri, Cilt 5, s. 72.

[4] Kur’an Ayetlerinin Nazil Olma Sebepleri, s. 264.

[5] Kur’an’dan Güzel Örnekler, Cilt 1, s. 234.

[6] Kur’an Ayetlerinin Nazil Olma Sebepleri, s. 264.

[7] Kur’an’dan Güzel Örnekler, Cilt 1, s. 235.

[8] Aynı yer.

[9] Kur’an Ayetlerinin Nazil Olma Sebepleri, s. 266.

[10] Kur’an’dan Güzel Örnekler, Cilt 1, s. 235.

[11] Kur’an Ayetlerinin Nazil Olma Sebepleri, s. 265.

[12] Tevbe Suresi, Ayet 108; Hakkın Görünüşü, “Sufilik” üzerine geçmişte ve günümüzde bir tartışma, s. 51.

[13] Kur’an’dan Güzel Örnekler, Cilt 1, s. 234.

[14] Kur’an Ayetlerinin Nazil Olma Sebepleri, s. 266.

[15] Aynı yer, s. 264.

[16] Kur’an’dan Güzel Örnekler, Cilt 1, s. 234.

[17] Kur’an’daki Münafıkların Yüzü, “El-Numune” Tefsiri, s. 132.

[18] Hakkın Görünüşü, “Sufilik” üzerine geçmişte ve günümüzde bir tartışma, s. 51.

[19] Kur’an’dan Güzel Örnekler, Cilt 1, s. 238.

[20] Kur’an’daki Münafıkların Yüzü, “El-Numune” Tefsiri, s. 130.

[21] “Mecmau’l-Beyan”, “Ebu’l Fütuh Razi Tefsiri”, “Tefsirü’l-Menar”, “el-Mizan Tefsiri”, “Nur-us Sakaleyn Tefsiri” ve diğer kitaplar; (Kur’an’daki Münafıkların Yüzü, “El-Numune” Tefsiri Kullanılarak, s. 130).

[22] Kur’an’daki Münafıkların Yüzü, “El-Numune” Tefsiri, s. 129.

[23] El-Numune Tefsir, Cilt 1, s. 133.

[24] Kur’an ve Son Peygamber: Kur’an’ın Yüceliği ve Mucizeleri Üzerine Derinlemesine ve Geniş Bir Analiz, s. 41.

[25] Kur’an’dan Güzel Örnekler, Cilt 2, s. 278.

[26] Kur’an’daki Münafıkların Yüzü, “El-Numune” Tefsiri, s. 130.

[27] Aynı yer, s. 136.

[28] Aynı yer, s. 137.

[29] Kur’an’dan Güzel Örnekler, Cilt 1, s. 239.

Etiketler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha