Havza Haber Ajansı’nın haberine göre, düşmanın tehditlerinin giderek daha fazla ve küstahça ortaya çıktığı bu süreçte, medyanın pasifliği ve toplumun akademik ile din aydınlarının kayıtsızlığı endişe verici ve şaşırtıcıdır. Oysa medya kuruluşları ile üniversite ve dini çevrelerin aydınları, toplumu bilinçlendirme ve yönlendirme sorumluluğunu taşımaktadır. Bu sorumluluğun ihmal edilmesi, toplumda duyarsızlığa ve bu duyarsızlığın müzakere sürecinde zararlara yol açmasına neden olabilir. Oysa şu anda kritik ve hassas bir dönemeçte bulunmaktayız.
Bugün, sağduyulu hareket etme ve müzakere heyetine çeşitli şekillerde destek verme zamanıdır. Bu destek; iç ve dış televizyon kanallarında gerçekleştirilecek programlar ve tartışmalar, sempozyumlar, mitingler, sembolik protestolar gibi etkinliklerle, Amerika’ya güvensizliği ve halkın ABD ile doğrudan müzakerelere karşı olduğunu gösterme yönünde olmalıdır. Ayrıca, ülkemizin nükleer programına yönelik kapsamlı bir destek –bu destek sembolik dahi olsa– müzakerecilerin elini güçlendirecektir.
Hiç şüphe yok ki şu an yürütülen müzakereler, 2013–2015 yıllarında gerçekleştirilen müzakerelerden çok daha tehlikeli ve hayati bir dönemde gerçekleşmektedir. O dönemde bile çeşitli toplantılar ve mitingler düzenlenmiş, halk müzakereleri yakından takip etmiş, medya ve aydınlar sürece ciddi şekilde eğilmişti.
Örneğin, 2015 yılı Haziran ayında Kum’un Feyziye Medresesi’nde büyük bir miting düzenlenmişti. Etkinliğin düzenleyicileri, mitingin amacının müzakere heyetine destek vermek olduğunu açıkça ilan etmişti. Katılımcılar, “Ne askıya alma ne de indirim; yaptırımlar tamamen kaldırılsın” ve “Nükleer gelişim, bizim vazgeçilmez hakkımızdır” sloganları atmış ve bu miting, hem iç hem de dış basında geniş yankı bulmuştu.
Siyonistlerin Trump’a verdikleri bazı yanlış bilgilere dayanarak İran’ın durumunu ona karışık ve istikrarsız bir şekilde aktarmaları, Trump’ta halk ile yönetim arasında bir kopukluk olduğu yanılgısını oluşturdu. Bu da ona göre, İran’a askeri saldırı ya da baskı uygulamak için en uygun zamanın şimdi olduğu düşüncesini doğurdu. Özellikle halkın sahadaki varlığının ve siyasi-sosyal katılımının zayıfladığı dönemlerde, düşmanların ülke topraklarına göz dikmesi kolaylaşmaktadır. Ancak milletin sahadaki güçlü varlığı, bu tür yanılsamaları ve düşmanların kurduğu hayalleri boşa çıkarır ve bu hayallerin yerini kabus alır.
yorumunuz