Havza Haber Ajansı Çeviri Grubu’nun haberine göre, tarihi Cennetü’l-Bakî Mezarlığı’nın yürek burkan yıkımının yıldönümünde, farklı ülkelerden düşünürler ve önde gelen isimlerin katılımıyla, Kum’daki İmam Humeynî (r.a) Medresesi’nin Şehit Ârif Hüseynî Salonu’nda uluslararası bir toplantı düzenlendi. Bu konferans, “Tahrir-i Post” adlı kültürel oluşumun girişimiyle ve Âl-i Yâsîn Derneği ile Hindistan’daki İslami Fikirler Merkezi gibi ilmi ve İslami kurumların iş birliğiyle gerçekleştirildi.

Toplantıda konuşanlar, Allah Resulü’nün (s.a.a) evlatlarının kabirlerinin yıkılmasını zalimane bir eylem olarak kınadılar ve bu mübarek kabirlerin en kısa sürede yeniden inşa edilmesi çağrısında bulundular. Ayrıca bu tarihi facianın İslam dünyasının hafızasında diri tutulmasının gerekliliğine vurgu yaptılar.

Programın Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlaması

Tören, Aşık Hüseyin Mir tarafından Kur’an-ı Kerim’den birkaç ayetin tilavetiyle başladı. Ardından, Cennetü’l-Bakî hakkında Ayetullah el-Uzma Ali Hamaney ve merhum Ayetullah el-Uzma Safi Gulpaygani’nin konuşmalarından oluşan bir video klip yayımlandı.

Toplantının ilk konuşmacısı, “Cennetü’l-Bakî’nin Yeniden İmarı Hareketi”nin kurucusu Hüccetü’l-İslam ve’l-Müslimin Seyyid Mahbub Mehdi Abidi oldu. Amerika’dan gönderdiği görüntülü mesajda düzenleyicilere ve katılımcılara teşekkür ederek şu ifadeleri kullandı:

“Cennetü’l-Bakî yalnızca bir toprak parçası değil; adaletin, insanlığın ve Ehl-i Beyt’in (a.s) mazlumiyetinin simgesidir. Bu faciadan dolayı yüz yıldır borçluyuz ve ne yazık ki bu gün layıkıyla anılmıyor.”

Ayrıca, bu tarihî zulüm karşısındaki sessizliğin herkesi sorumlu kıldığını vurguladı.

Ardından, Hint altkıtasının şairlerinden Ali Mehdevi, Cennetü’l-Bakî hakkında şiirler okudu ve şu ifadeleriyle konuşmasına devam etti:

“Cennetü’l-Bakî yalnızca bir toprak parçası değil; adaletin, insanlığın ve tarihin muhafızının simgesidir. Bakî’nin feryadı herhangi bir kabile ya da grubun ötesindedir; bu, tamamen imanî, insanî ve ahlakî bir görevdir. Çünkü bu, bizzat mazlumiyetin sesi olan kabirlerin hürmetinden bahsetmektir. Bu mezarlar, yıkılmış ve harap olmuş olmalarına rağmen, uyanık gönüllerle konuşmakta ve bilinçli vicdanları sarsmaktadır.”

Mehdevi, bu zulmün bizim çağımızda, masum ve pak Ehl-i Beyt’in (a.s) kabirlerine ve haremlerine yapıldığını belirterek, hepimizin bu konuda sorumluluk taşıdığını ve yarın Allah katında hesap vermek zorunda kalacağımızı hatırlattı.

Ayrıca, Tarih Medresesi’nin yöneticisi Hüccetü’l-İslam ve’l-Müslimin Abdulmuhammedi ise düşmanın bu faciayı Müslümanların tarihî hafızasından silme çabasına dikkat çekerek şöyle dedi:

“Bakî mesajını dünyaya duyurmak için toplantılar, protestolar ve çeşitli etkinlikler düzenlemeliyiz. Bakî’de medfun olan imamların tanıtılması ve onların anılması, hem dinî hem de kültürel bir görevdir.”

Hüccetü’l-İslam ve’l-Müslimin Abdulmuhammedi, İbn Teymiyye’den önce Ehl-i Sünnet âlimlerinin Ehl-i Beyt’e (a.s) büyük saygı gösterdiğini, ancak selefîlik akımının — özellikle İbn Teymiyye ve Muhammed bin Abdülvehhab tarafından — İslami mukaddesatın küçümsenmesine ve ümmet içinde ayrılığa yol açtığını ifade etti. Bu akımın daha sonra Suud ailesi tarafından desteklenip güçlendirildiğini de sözlerine ekledi.

Toplantının devamında, din âlimlerinden Hüccetü’l-İslam ve’l-Müslimin Seyyid Muzaffer Medeni, şu önemli noktaları dile getirdi:

“İbn Teymiyye’den önce, bütün Ehl-i Sünnet âlimleri masum imamlara (a.s) özel bir saygı gösteriyor, bu konuda çok sayıda eser kaleme alıyorlardı. Ancak İbn Teymiyye ve ardından Muhammed bin Abdülvehhab, Müslümanlar arasında ayrılık tohumları ekti ve masumlara (a.s) hakaret temelli yeni bir mezhep ortaya koydu. Bu mezhep daha sonra Suud ailesi tarafından yaygınlaştırılıp güçlendirildi.”

Hindistan Haydarabad Âlimler Meclisi Başkanı Hüccetü’l-İslam ve’l-Müslimin Seyyid Hannan Rezevî yaptığı konuşmada, bugünkü İslam ümmetine karşı işlenen zulümleri karşılaştırmalı biçimde değerlendirerek şöyle dedi:

“Nasıl ki bugün Filistin, Yemen ve Lübnan’da zulüm, din kisvesi altında gerçekleşiyorsa, Bakî olayı da aynı şekilde, kabirlerin yıkımı ‘şirkle mücadele’ bahanesiyle meşrulaştırıldı. Oysa asıl amaç, İslami kimliğin izlerini ortadan kaldırmaktı.”

Toplantının devamında, Camiatu’l-Mustafa’nın Pakistan temsilcisi Hüccetü’l-İslam ve’l-Müslimin Muhsin Dadsereşt, Kur’an-ı Kerim’in “Muhammed Allah’ın resulüdür; onunla birlikte olanlar…” (Fetih Suresi, 29) ayetine atıfta bulunarak şöyle dedi:

“Her şartta Peygamber’in (s.a.a) yanında olanların makamı yücedir. Onlara hakaret etmek ve kabirlerini yıkmak, doğrudan Peygamber’e (s.a.a) ve ilahi öğretilere hakarettir.”

Toplantının sonunda söz alan Hüccetü’l-İslam Muhammed Takî Mehdevi ise “Her kim Allah’ın şiarlarına saygı gösterirse, şüphesiz bu kalplerin takvasındandır” (Hac Suresi, 32) ayetine dikkat çekerek şunları söyledi:

“Allah nasıl ki Safa ve Merve’yi kendi şiarlarından sayıyorsa, Ehl-i Beyt’in (a.s) mübarek kabirleri de ilahi şiarlar arasında yer alır. Onlara saygı göstermek, kalplerin takvasının göstergesidir. O halde bu şiarların yıkımına nasıl kayıtsız kalabiliriz?”

Tören, İmam Zaman’ın (a.f) duasının okunması ve Cennetü’l-Bakî’nin yeniden inşası için yapılan dualarla sona erdi. Katılımcılar, ellerinde taşıdıkları pankartlarla Bakî’deki mübarek imam kabirlerinin bir an önce yeniden inşa edilmesini talep ettiler.