Cuma 16 Mayıs 2025 - 00:54
Diplomatik Gülümsemelerin Arka Planı

Havza / Siyasi zirvelerin kenarındaki sahte gülümsemelerin gölgesinde, Gazze’deki kanlı sürecin acı gerçeği hâlâ unutulmuş durumda. Bu görüntü güç oyunlarında masum insanların hayatının ne kadar değersiz görüldüğünün bir sembolü; zulümler arasında yükselen adalet çığlığı ise hâlâ yanıtsız kalıyor...

Dünyada her gün diplomatik gülümsemelerin ve gösterişli siyasi görüşmelerin görüntüleriyle karşılaşıyoruz; ama bu ışıltılı sahnelerin arka planına bakanların sayısı çok az. O sahnelerin gölgesinde ise masum insanların kanı dökülüyor, mazlum halkların geleceği karartılıyor. Acı bir çelişki bu: Bir yanda barış zirveleri, sahte umutlarla dolu uluslararası kararlar ve sözde kınamalar; öte yanda ise bitmek bilmeyen bombardımanlar, insanlık dışı abluka, ilaç ve gıda eksikliği ve her gün yeni kurbanlar...

Gazze, bugün direnişin ve acının sembolü hâline geldi. Halkı için vatan, yıllardır dünyanın en büyük açık hava hapishanesine dönüşmüş durumda; öyle ki günlük gıda, içme suyu ve temel ihtiyaçların karşılanması bile neredeyse imkânsız. Hastaneler ilaçsız, okullar yıkıntıya dönüşmüş, aileler her şeyini kaybetmiş. Ancak tüm bu yaşananlara rağmen ne dünya liderlerinden ne de bölge ülkelerinin yöneticilerinden etkili bir ses duyuluyor.

Bir zamanlar El Kaide üyesi olan ve bugün küresel medyanın yardımıyla barışçıl bir figür ve Suriye halkının dostu gibi lanse edilen kişi, bir gazetecinin “Ülkenizin geniş bölgeleri Siyonist rejim tarafından işgal edilmişken ne düşünüyorsunuz?” sorusuna şöyle yanıt veriyor:

“Şimdi bunları konuşmanın zamanı değil.”

ABD Başkanı ise son görüşmesinde bu eski selefi figürün üzerine son noktayı koyuyor ve ona Suriye’nin İsrail’le ilişkilerini normalleştirme talimatını bizzat iletiyor.

Tüm bu felaketlerin ortasında en rahatsız edici olan şey Avrupalı ve Arap güçlerin çifte standartlı tutumudur. Uluslararası platformlarda insan hakları ve barıştan dem vuranlar, çoğu zaman bizzat bu cinayetleri işleyen rejim ve grupların açık ya da örtülü destekçisidir.

              •            ABD ve Avrupa, kendilerini demokrasinin savunucusu olarak tanıtırken yıllardır Suudi Arabistan’ın Yemen’de gerçekleştirdiği katliamlar karşısında sessiz kalmışlardır. Bugün ise ABD doğrudan bu savaşta yer almakta ve soykırıma ortak olmaktadır.

              •            Rusya ve Çin, her ne kadar İran’la diplomatik ilişkilerini sürdürüp dostane mesajlar verseler de Batı Asya’daki soykırımı durdurmak adına ciddi ve etkili hiçbir adım atmamış aynı zamanda İsrail’le olan ticari ilişkilerini de kesmemişlerdir.

              •            Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Kuveyt ve bazı diğer Arap ülkeleri bir yandan Filistin’i savunduklarını iddia ederken öte yandan Siyonist rejim ve onun destekçileriyle gizli ve açık ilişkilerini günbegün geliştirmektedirler.

Tüm bunlar gösteriyor ki uluslararası siyasette insanlık çoğu zaman -hatta neredeyse her zaman- politikacıların kısa vadeli çıkarlarının kurbanı oluyor.

Bu tablo karşısında dünya medyası da suçsuz değildir; bilakis belirleyici bir rol oynamaktadır. Birçok büyük medya kuruluşu, savaşın acı gerçeklerini göstermek yerine eğlence haberlerine ve politik magazinlere odaklanmayı tercih ediyor.

Neden Gazze’de öldürülen çocukların görüntüleri bir ünlünün tatil haberinden daha az yer buluyor?

Neden Suriyeli mazlumların sesi Batı medyasında kaybolup gidiyor?

Bu, bir tür sistematik sansür değil midir? Halkların dikkatini gerçeklerden uzak tutmak için bilinçli bir çarpıtma değilse nedir?

Ancak bu mutlak karanlıkta bile hâlâ ışık huzmeleri görülüyor. İnsan hakları savunucuları, canlarını tehlikeye atarak suçların belgelerini kaydedip yayımlıyorlar. Bağımsız gazeteciler, savaşın gerçek hikayesini dünyaya aktarıyorlar. Dünya genelindeki sıradan insanlar ise sokak protestolarında ve dijital kampanyalarda mazlumların çığlığını özgür milletlere duyuruyorlar. Bunlar gösteriyor ki hâlâ vicdan sahibi olanlar var ve zulme karşı sessiz kalmayı reddediyorlar.

Mevlânâ’nın dediği gibi:

“Sen deme herkes savaşta, bana ne barıştan

Sen bir değilsin binler içinde, kendi ışığını yak.”

Eğer siyasetçiler ve onlara bağlı medya, savaşın gerçeklerini çarpıtmaya devam ederse ya da biz duyarsız kalıp bu felaketlerin bizi ilgilendirmediğini düşünürsek, hem dini hem akli sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz; hem de küresel medyada bir sessizlik sarmalının oluşmasına zemin hazırlarız...

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha