Pazartesi 5 Mayıs 2025 - 13:44
İran’da Petrol Endüstrisinin Millileştirilmesinde İlim Havzalarının ve Ayetullah Kaşani’nin Rolü

Havza / Ayetullah Kaşani, Millî Hareket’in şekillenmesinde başrol oynadı ve dini motivasyonlarla halkı büyük toplantılara yönlendirdi. 1951 yılında temsilcilerini çeşitli şehirlere göndererek hareketi genişletti ve o olmasaydı, ne Millî Hareket ortaya çıkar ne de Musaddık siyasette herhangi bir rol oynayabilirdi.

Havza Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre, İran’da petrol endüstrisinin millileştirilmesi hareketinde ve halk desteğinin sağlanmasında İlim Havzalarının ve Ayetullah Kaşani’nin rolü, merkezi ve belirleyici olmuştur. Ayetullah Kaşani, manevi nüfuzu ve toplumsal tabanından yararlanarak, ekonomik yolsuzluklar ve sömürgeci anlaşmaların ifşası yoluyla petrolün millileştirilmesi hareketini bir entelektüel talep olmaktan çıkarıp halkın ortak isteğine dönüştürmeyi başarmıştır.

Petrolün millileştirilmesi sürecinin tüm aşamalarında Ayetullah Kaşani, öncü ve yönlendirici bir rol oynamıştır. Halktan aldığı güçlü destekle uyguladığı siyasi baskılar sayesinde, hem Musaddık ve arkadaşları gibi millileştirme taraftarlarının bu yolda direnmesini sağlamış, hem de petrolün millileştirilmesine karşı çıkan – gerek yerli siyasi figürler gerekse yabancı elçilikler – kesimlerin hareketi kontrol altına alıp yönlendirmesini engellemiştir.

Ayetullah Kaşani’nin İran’da Petrolün Millileştirilmesi Projesindeki Rolü

Ayetullah Kaşani, devlet görevlilerinin ekonomik yolsuzluklarını ve toplumun kötü ekonomik durumunu açıklamakla işe başlamış, zamanla petrolün millileştirilmesi fikrini ortaya atmıştır.

Örneğin, Ayetullah Kaşani 10 Ocak 1948 tarihinde, Erbain-i Hüseynî münasebetiyle düzenlenen bir yas meclisinde yaptığı konuşmada, halkı ülkenin kötü ekonomik durumu ve yöneticilerin yolsuzlukları konusunda sert şekilde uyardı. Konuşmasında şöyle dedi: “Bugünkü durumumuz normal değil; memleket yıkıma doğru gidiyor, ülkenin serveti yöneticilerimiz tarafından yağmalanıyor… Ne yazık ki Müslümanların ticareti birkaç yabancı Yahudi’nin eline geçmiş durumda.” Bu sözleriyle halkı ekonomik yozlaşmaya, yöneticilerin bozulmuşluğuna ve Yahudi etkisine karşı ciddi şekilde kışkırttı.

Bu tarihten, 4 Şubat 1949 tarihinde gazeteci Nâsır Fahrâraî’nin Şah’a suikast girişiminde bulunmasına ve ardından Ayetullah Kaşani’nin Lübnan’a sürgün edilmesine kadar geçen sürede Ayetullah Kaşani, çeşitli vesilelerle hükümete, yozlaşmış yöneticilere ve yabancı güçlere karşı sürekli ifşalarda bulundu. Ardından, halkın büyük teveccühüyle 19 Haziran 1950 tarihinde İran’a geri döndü; bu sırada Tahran halkı tarafından Meclis’in 16. döneminde milletvekili olarak seçilmiş ve ülkeye döndüğünde olağanüstü bir şekilde karşılanmıştı.

İran’da Petrol Endüstrisinin Millileştirilmesinde İlim Havzalarının ve Ayetullah Kaşani’nin Rolü

Kısa bir süre sonra Ayetullah Kaşani, Gass-Golşayan Anlaşması’na karşı bir bildiri yayımladı. Bu bildiride şöyle diyordu: “İran petrolü, İran milletine aittir, millet nasıl isterse o şekilde tasarruf eder. Zorla ve baskıyla dayatılan hiçbir anlaşmanın hukuki bir değeri yoktur.” Kaşani’nin İran’a dönüşünden sadece yedi gün sonra, 26 Haziran 1950’de Başbakan Mansur istifa etti ve yerine Rızamâra geçti.

Ayetullah Kaşani’nin Petrolün Millileştirilmesi Konusundaki Bildirileri

Ayetullah Kaşani, 29 Aralık 1950 ve 26 Ocak 1951 tarihlerinde Rızamâra’ya karşı mitingler düzenledi. Rızamâra, “İran milleti leğen bile yapacak kapasiteye sahip değildir” diyerek petrolün millileştirilmesine şiddetle karşı çıkıyordu. Bu mitinglerin sonunda yayımlanan bildirilerde, “Petrolün millileştirilmesi bir halk talebidir” vurgusu yapıldı.

Ayetullah Kaşani ayrıca şu maddeleri içeren kapsamlı bir bildiri de yayımladı:

              1.           İslâm ülkeleri, Batı’dan gelen mirasın sadece dinsizlik, nifak, zulüm, yolsuzluk ve ahlaki çöküntü olduğunu anlamışlardır. Bu nedenle Batılı ülkelerin egemenliği, askerî yönetimler ve benzeri tahakkümler artık İslâm dünyasında sürdürülemez.

              2.           Dîn önderleri, İran petrolünün millileştirilmesi gerektiği sonucuna varmıştır; çünkü bu yolla gelirler tüm halka fayda sağlayacaktır. Kaldı ki, Avrupalı ülkeler – özellikle İngiltere – bile halklarının yararına daha fazla kazanç sağlamak için kendi kaynaklarını millîleştirmişlerdir.

İran’da Petrol Endüstrisinin Millileştirilmesinde İlim Havzalarının ve Ayetullah Kaşani’nin Rolü

              3.           Sömürgeciler, İran’ın petrolünü millileştirme talebi karşısında hiçbir direniş gösteremezler; tıpkı Hindistan, Pakistan, Burma, Mısır, İrlanda gibi ülkelerin özgürlük talepleri karşısında İngiltere’nin baskı ve zulmünden vazgeçmek zorunda kalması gibi. İngiliz emperyalizmi anlamıştır ki, eğer sömürüsüne son vermezse, bunun ağır sonuçları doğrudan kendisini etkileyecektir.

              4.           İran milletinin saadeti ve dünya barışına katkı sağlamak adına, herkesin İran’daki petrol endüstrisinin istisnasız tüm bölgelerde millileştirilmesini istemesi gerekir. Vatansever milletvekillerinden beklenen tek şey, bu hedefe ulaşmak için canla başla çalışmalarıdır.

Bu bildirinin içeriği Dr. Bagai tarafından bir yasa teklifi hâline getirilip Meclis’e sunulmak istendi, ancak yalnızca 11 milletvekilinin imzasını taşıdığı için, gereken 15 imzaya ulaşamadığından gündeme alınmadı.

İran’ın Bütün Felaketlerinin Kaynağı: İngiliz Ajanlarıdır

7 Mart 1951 tarihinde, Fedayan-ı İslam adlı teşkilatın üyesi Halil Tahmasbi, Başbakan Rızamâra’yı suikastla öldürdü. Bu olayın ardından Ayetullah Kaşani, Daily Express gazetesi muhabiri Delmer ile yaptığı röportajda, Rızamâra’nın katilini savundu. Gazetecinin “Bu tür suikastlar devam edecek mi?” sorusuna verdiği cevapta şunları söyledi: “Hükümet içerisinde hainlik sürdüğü sürece ve bazı kişiler yabancıların çıkarı uğruna İran milletinin zararına çalıştığı müddetçe, halk hainleri cezalandırmaktan ve gerekli dersi vermekten geri durmayacaktır.”

Ayetullah Kaşani bu röportajda, gazetecinin “Eğer Şah, Rızamâra’nın icraatlerinde veya onun haleflerinin eylemlerinde pay sahibi olursa, ona karşı tavrınız ne olacak?” sorusuna üstü kapalı ve genel bir cevap vererek şöyle dedi: “Genel olarak, şah millî bir hükümette sorumlu değildir.” Bu ifadeyle Ayetullah Kaşani, Şah’a karşı da Rızamâra ile benzer bir tutum sergilenmesini tamamen dışlamadığını ima etmiş oldu.

Gazetecinin, “Güneydeki petrol sanayisinin millileştirilmesi sürecinde, İngiliz mühendis ve personelin İranlılarla birlikte çalışmasına rıza gösterir misiniz?” sorusuna ise Ayetullah Kaşani şu net cevabı verdi:

“İran milletinin çoğu felaketinin kaynağı, petrol şirketinin adamlarıdır; çünkü ülkemizin birçok alanına gayrimeşru müdahalelerde bulunuyorlar. Ben inanıyorum ki, İngilizler İran petrolünden elde ettiklerinin iki katını verseler bile, yine de onların İran’ın petrol sanayisinden tamamen uzaklaştırılması gerekir.”

Ayetullah Kaşani bu açıklamalarında, hem İngiltere’ye karşı siyasi bir meydan okuma yapmakta hem de İran’ın egemenliğini ve yargı bağımsızlığını vurgulamaktadır ve şöyle demektedir:

“Biz İngiltere devletiyle savaş halinde değiliz ve dünya konjonktürü ile uluslararası durum, artık İngiltere’ye İran’a savaş gemilerini gönderip ülkemizi tehdit etme fırsatı ve izni vermeyecektir.”

İran’da Petrol Endüstrisinin Millileştirilmesinde İlim Havzalarının ve Ayetullah Kaşani’nin Rolü

Ayrıca Ayetullah Kaşani Lahey Adalet Divanı’na başvuru meselesi hakkında (ki bu daha sonra gerçekleşmiştir) şöyle der:

“Uzun zamandır kapitülasyon kaldırılmıştır. Artık İran topraklarında bir yabancıyla bir İranlı arasında bir ihtilaf çıkarsa, bu dava İran mahkemelerinde görülmeli ve İran yargısı tarafından karara bağlanmalıdır. 1933 tarihli anlaşmada geçen, dava durumunda dosyanın Lahey Divanı’na götürülmesi maddesi de geçersizdir. Çünkü bu anlaşma hem hukuka aykırıdır hem de zorla dayatılmıştır. Bu konuda hem anlaşmayı imzalayan ve şu an Senato Başkanı olan Tagizâde’nin açık itirafları hem de İngilizlerin defalarca Rızâşah’ın diktatörlüğünü kabul etmeleri, bu anlaşmanın geçersizliğine delil teşkil eder.”

Komünizm tehdidi konusunda ise şöyle cevap verir:

“Eğer Bolşeviklik ve komünizm tehlikesi ülkemizi tehdit ediyorsa – ya da edecekse – bunun sorumlusu İngilizlerdir. Çünkü petrol şirketinin adamları seçimlere müdahale ediyor, devlet dairelerinde ve önemli makamlarda etkili kişilerin atanmasında rol oynuyor, çıkarcı ve hain bakanları ve yöneticileri destekliyorlar. Bu durum halk sınıflarına, esnafa ve dürüst tüccarlara sürekli baskı uyguluyor. Yoksulluk ve ahlaki çöküntü yayılıyor ve bu da komünist düşüncelerin ve eylemlerin yeşermesi için uygun zemini oluşturuyor.”

Sonuç olarak, bu röportaj —özellikle Rızamâra’nın suikastini savunması— Ayetullah Kaşani’nin İngiltere’ye ve İngiliz Petrol Şirketi’ne karşı doğrudan ve etkili bir duruşunun göstergesi olmuştur. Bu açıklama, İran petrolünün millileştirilmesi sürecinde İngiliz etkisine vurulan son ve kesin darbe olarak değerlendirilir.

“Eğer Ayetullah Kaşani Olmasaydı, Ne Millî Hareket Olurdu Ne de Musaddık”

İslam Cumhuriyeti’nin Rehberi Ayetullah el-Uzma Ali Hamaney, Ayetullah Kaşani’nin millî petrol hareketindeki rolü hakkında şöyle demektedir:

“21 Temmuz 1952 olayı büyük bir tarihî tahrife uğramıştır. O gün, aslında Ayetullah Kaşani’nin günü olmalıydı. O gün, İslam fakihliğinin, dinin ve dindar duyguların siyasi mücadele sahnesine damgasını vurduğu gündü. İran’daki millî hareketi, merhum Ayetullah Kaşani’ye bağlı kabul etmek gerekir.”

İran’da Petrol Endüstrisinin Millileştirilmesinde İlim Havzalarının ve Ayetullah Kaşani’nin Rolü

“İran halkı, Musaddık’tan önce ve Musaddık’ın iktidara gelmesinin hemen öncesinde büyük toplantılar düzenledi. Bu toplantıların arkasındaki ana motivasyon dini bir amaçtı. Eğer merhum Ayetullah Kaşani’yi millî harekette dışlasaydık, kesinlikle İran’da millî bir hareket oluşmazdı.”

Ayetullah el-Uzma Ali Hamaney, Ayetullah Kaşani’nin millî hareket ve Musaddık üzerindeki etkisi hakkında şu şekilde ifade etmektedir:

“Eğer merhum Ayetullah Kaşani olmasaydı, eğer merhum Ayetullah Kaşani’nin temsilcileri 1951'de olmasaydı ve onları çoğu şehirde görevlendirmemiş olsaydı, kesinlikle bu toplantılar yapılmazdı. Bu, merhum Ayetullah Kaşani’nin rolüydü.”

“Eğer merhum Kaşani olmasaydı, Musaddık bir köşeye çekilmiş olurdu ve siyasette hiç yer almaz, siyasete de ilgisi olmazdı.”

Kaynak: Batı’yı Tanıma: Şii Ulemalarının Çağdaş İran Deneyimi, s. 501

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha