Havza Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre iki yıl önce 7 Ekim sabahı öyle bir olay yaşandı ki bugün bile cesaretle denilebilir ki bu, bölgesel ve küresel boyutlarda en büyük etkiyi bırakan en önemli gelişmeydi: “Aksa Tufanı Operasyonu”, 7 Ekim 2023 Filistin direniş gruplarının girişimiyle Gazze Şeridi’nden başlatıldı. Uluslararası ilişkiler uzmanlarının ve analistlerin çoğuna göre bu olay sadece bir askerî çatışma değil aksine Siyonist işgal rejimi için varoluşsal bir sarsıntı olarak tanımlanmalıdır.
Direniş Liderinin Aksa Tufanı Hakkındaki Kalıcı Sözleri
Bu olayın önemi o kadar büyüktü ki şehit Seyyid Hasan Nasrallah, Aksa Tufanı operasyonundan sonraki ilk konuşmasında şöyle dedi:
“7 Ekim’de ne olduğunu söylememe gerek yok. Bu kahramanca, cesur, yaratıcı, sağlam, büyük, kapsamlı ve bütünüyle takdire şayan bir operasyondur.
Bu büyük ve geniş olay neye yol açtı? İsrail rejiminde güvenlik, askerî, siyasî, ruhsal ve psikolojik bir deprem meydana getirdi. Stratejik ve varoluşsal sonuçlar doğurdu; bu rejimin bugünü ve geleceği üzerinde etkiler bıraktı ve bırakmaya devam edecek.
Düşman kabinesi ne yaparsa yapsın, geçtiğimiz ayda ya da önümüzdeki haftalarda hangi adımları atarsa atsın Aksa Tufanı’nın bu rejim ve içindeki savaşın gidişatı üzerindeki stratejik ve tarihî etkilerini asla ortadan kaldıramayacaktır… Hepimiz bu operasyonu övgüyle karşıladık.”
İşgalci Rejimin Temellerine Yönelik Derin ve Çok Yönlü Darbeler
Uluslararası ilişkiler uzmanı Dr. Muhammed Sadık Horsand’a göre, her ne kadar Gazze’de yaşanan insanlık trajedisinin boyutları ve ABD ile Batılı liderlerin baskılarına rağmen Birleşmiş Milletler’in dahi kabul ettiği soykırım suçlaması, dünya kamuoyunu derinden sarsmış olsa da insanlık dramına odaklanmak, 7 Ekim’in İsrail’in güç yapısının temellerine indirdiği derin darbeleri gözden kaçırmamıza neden olmamalıdır.
Dr. Horsand sözlerine şöyle devam etti: “Rejim yetkililerinin ve uzmanlarının kendi itiraflarına göre, bu darbeler o kadar derin ve çok boyutlu olmuştur ki bunların onarımı uzun vadede İsrail’in varlığını benzeri görülmemiş zorluklarla karşı karşıya bırakmıştır. Bu nedenle Filistin’le ilgili gelişmeleri son on yıllarda ‘Aksa Tufanı öncesi ve sonrası’ olarak değerlendirmek ve ciddi şekilde analiz etmek gerekir.”
İstihbarat ve Caydırıcılıkta Mutlak Yenilgi
Siyaset uzmanı ayrıca en ölümcül darbenin işgalci rejimin güvenlik ve caydırıcılık heybetinin yıkılması olduğunu belirterek şunları söyledi:
“On yıllar boyunca İsrail kendisini dünyaya en gelişmiş casusluk sistemlerine, elektronik gözetleme ağlarına ve sınır güvenlik donanımlarına sahip geçilmez bir kale olarak tanıtmıştı. Oysa Mossad ve Şabak istihbarat aygıtlarının böylesine karmaşık ve geniş çaplı bir operasyonu önceden tahmin edememesi ve engelleyememesi yalnızca bir istihbarat zaafı değil aynı zamanda stratejik bir çöküştü.”
Dr. Horsand sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hamas direnişçilerinin kara, deniz ve havadan – hatta yamaç paraşütleriyle – işgal altındaki toprakların derinliklerine başarıyla sızması, ‘yenilmez ordu’ ve ‘mutlak istihbarat üstünlüğü’ efsanesini hem dostların hem düşmanların gözünde sarstı. Ayrıca bu caydırıcılık çöküşünün pratik sonuçları da oldu: Bölgedeki aktörlerin özellikle Lübnan Hizbullahı’nın cesaretlenmesi ve güçlenmesi, İsrail’i kuzey cephesindeki onlarca yerleşimi boşaltmak ve çok cepheli, yıpratıcı bir savaşa sürüklenmek zorunda bıraktı.”
İddialı Ordunun Gazze Bataklığında Saplanması
Dr. Horsand ayrıca şunları kaydetti:
“Aksa Tufanı’nın ilk günlerinde Netanyahu’nun Gazze’ye yönelik saldırı operasyonunda iki temel hedefi vardı: Hamas’ı tamamen yok etmek ve tüm rehineleri serbest bırakmak. Ancak aradan geçen zamana rağmen bu hedeflerin hiçbirine ulaşamadı. Trump’ın planı üzerinden ‘Hamas teslim oldu’ izlenimi yaratılmaya çalışılsa da Hamas’ın bu süreçteki stratejik zekâsı ve direniş gücü tüm dünyanın hayranlığını bir kez daha kazandı.”
Siyaset uzmanı sözlerine şöyle devam etti: “Gerçekte tüm baskılara, ağır kayıplara ve altyapının büyük ölçüde tahrip olmasına rağmen Hamas operasyonel gücünü korumayı başarmış, şehir içi asimetrik savaş taktiklerini ve tünel ağlarını ustalıkla kullanarak işgalci orduyu Gazze Şeridi’nin her yerinde yıpratıcı gerilla savaşlarına sürüklemiştir. Bu durumun kendisi bile işgal ordusunun etkinliğini ve meşruiyetini İsrail halkı nezdinde ciddi biçimde sorgulanır hale getirmiştir.”
Aksa Tufanı neden şekillendi?
Gazeteci ve medya aktivisti Ali Muderrisi, “Aksa Tufanı Operasyonu neden başladı?” başlıklı analizinde şöyle yazdı:
“7 Ekim 2023’te ‘Aksa Tufanı Operasyonu’nun başlamasının ardından medya ortamında ve kamuoyunda en çok sorulan sorulardan biri şuydu:
Hamas bu kararı alarak doğru mu yaptı?
Savunmasız bir halkın böylesine ağır bir bedel ödemesi buna değer miydi?
Bu soru, ilk bakışta duygusal ve insani görünebilir; ancak buna yanıt verebilmek için bu olayın tarihî ve siyasî arka planını doğru biçimde anlamak gerekir.
Operasyondan önce Gazze halkının durumu kriz boyutuna ulaşmış ve dayanılmaz hale gelmişti.
On beş yılı aşkın süredir süren tam abluka, çökmüş bir ekonomi, yaygın işsizlik ve nüfusun yüzde 80’inden fazlasının insani yardımlara bağımlı olması – ki bunu bizzat BM temsilcileri de kabul etmiştir – bu bölgenin acı gerçeğinin yalnızca bir kısmını oluşturuyordu.
Bu yıllar boyunca Siyonist rejimin Gazze ve Batı Şeria’daki sürekli suikastları, tutuklamaları ve saldırıları devam etti, ancak uluslararası toplumdan kayda değer bir tepki görülmedi.
Bu koşullar altında ABD’nin yönlendirmesiyle ve bazı Arap rejimlerinin katılımıyla yürütülen “İbrahim Anlaşmaları” adlı plan, fiilen Filistin meselesinin Arap dünyasının gündeminden tamamen çıkarılması anlamına geliyordu.
Bu süreç devam etseydi “Filistin”, “direniş” ve “geri dönüş hakkı” gibi kavramlardan eser kalmayacaktı.
Dolayısıyla Aksa Tufanı Operasyonu’nu duygusal bir tepki olarak değil stratejik bir karşı hamle ve önleyici bir saldırı olarak değerlendirmek gerekir; bu operasyon, Filistin meselesini yeniden dünya gündeminin merkezine taşımak ve işgal rejimiyle normalleşme sürecini durdurmak için yapılan bir girişimdi.”
Dünyada Yükselen İnsani Uyanış Dalgası
Muderrisi, yazısının devamında özellikle son haftalarda Siyonist rejimin suçlarına karşı dünya çapında oluşan bilinçlenme dalgasına değinerek şöyle yazdı:
“Halktan gelen ‘el-Sumud’ (direniş) deniz filosu gibi girişimlerin ortaya çıkması ve Avrupa ile Amerika’nın başkentlerinde düzenlenen kitlesel yürüyüşler, Gazze halkının sesinin yeniden duyulduğunu gösterdi.
Dolayısıyla anlıyoruz ki Aksa Tufanı Operasyonu her ne kadar ağır bedeller getirmiş olsa da, direniş ile işgal arasındaki denklemin birçok eski kuralını tamamen değiştirmiştir.
Bu operasyon yalnızca askerî bir çatışma değil Filistin milletinin iradesinin yeniden tanımlanması ve işgalci rejimin gerçek yüzünün açığa çıkması bakımından tarihî bir dönüm noktasıdır.”
Bu raporun sonunda şu önemli noktaya da dikkat çekilmiştir:
“Netanyahu hükümetinin rehineleri geri getirmekteki başarısızlığının ötesinde, Gazze savaşının ekonomik sonuçları İsrail için eşi benzeri görülmemiş ve yıkıcı olmuştur.
On milyarlarca dolarlık devasa askerî harcamalar ve aralarında ülkenin teknoloji, üretim ve sanayi sektörlerinin ana direklerini oluşturanların da bulunduğu 300 binden fazla yedek askerin seferber edilmesi, yenilik temelli İsrail ekonomisini ciddi bir şoka uğratmıştır.
Bu etkinin sonuçları hâlâ devam etmektedir; GSYİH’nin düşmesi, yabancı yatırımların çöküşü ve sermaye kaçışı bu ekonomik krizin en önemli göstergeleri arasında sayılmaktadır.”
Rapor: Seyyid Muhammed Mehdi Musevi
yorumunuz