Havza Haber Ajansı muhabirinin Meşhed'den bildirdiğine göre, Kültür İnklabı Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Hüccetü’l-İslam Abdu’l-Hüseyin Hüsrevpenah, Astan-ı Kuds-i Rezevi Gençlik Kurumu’nda düzenlenen Fatımiyye matem programında, Hz. Fatıma’nın (s.a.) yönetim modelini ele aldı ve şöyle dedi:
“Şöyle bir soru akla gelebilir: Hz. Fatıma’nın (s.a.) yönetimi var mıydı? Öyle ki biz onun yönetim modelinden söz edelim. Peygamber Efendimiz'in (s.a.) vefatından sonra siyasi yönetim Emir'ül-Müminin Ali’ye (a.s.) bırakılmıştı ve siyasi hükümet Hz. Fatıma’nın (s.a.) elinde değildi.”
Devam ederek şöyle konuştu:
“Hatta onun velayetine rağmen, imamet on iki imama aitti. Dolayısıyla burada kastedilen yönetim, mevcut durumu arzu edilen duruma dönüştürmeyi hedefleyen bir tür esnek akıllıca tutumdur; başka bir ifadeyle, toplumun ve insanların akıllı bir şekilde ıslah edilmesi ve yönetilmesidir.”
Hüccetü’l-İslam ve’l-Müslimin Hüsrevpenah, bu kavramı açıklarken şunları ekledi:
“Bugünkü anlamıyla yönetim, bir değişim uygulamasıdır. Bu uygulamanın yöneticisi, mevcut durumu daha iyi bir duruma doğru yönlendirmek ister. Örneğin, bir toplumda gençlerin namaza veya dini meselelere ilgisi azalmışsa, planlama ve tedbirle bu durum değiştirilebilir veya bir bölgede uyuşturucuya yönelim fazlaysa, bunun azaltılması için bir program hazırlanabilir. Sonuç tam olarak elde edilmese bile ıslaha yönelik her adım bir çeşit hükümet kurmaktır.”
Şunu da vurguladı:
“Arapçada yönetim ‘hakimiyet’, İngilizcede ‘governance’ olarak ifade edilir. Amacı mevcut durumu arzu edilen duruma yaklaştırmaktır. Bu nedenle Hz. Fatıma’nın (s.a.) yönetim modelinden söz ettiğimizde kastettiğimiz siyasi hükümet değil; onun toplumun ıslahı için uyguladığı stratejiler, üslup ve davranışlardır.”
Peygamber Efendimiz'in (s.a.) vefatından sonraki şartlara değinerek şöyle dedi:
“Peygamber Efendimiz 23 yıllık risaleti boyunca cahil toplumu dönüştürdü, büyük bir değişim meydana getirdi; fakat bazı sorunlar hâlâ mevcuttu. Bazı insanlar nifak ve kalp hastalığı taşıyordu; yani zahirde iman etmişlerdi ama kalplerinde gerçek iman yoktu. Bu yüzden toplumun daha fazla ıslaha ve yönlendirilmeye ihtiyacı vardı ve bu görevi Hz. Fatıma (s.a.) üstlendi.”
Devamında şöyle dedi ki:
“Peygamber (s.a.) risaleti döneminde Selman, Ebu Zer, Mikdad ve Ammar gibi insanlar yetiştirdi; ama bütün toplum böyle değildi. Bazıları zahiren mümin olsalar da kalpleri hastaydı. Bu kalp hastalıkları; haset, kin, rekabetçilik, güç arzusu, mal hırsı gibi kusurlardı. Bu ruhsal sıkıntılar velayeti kabul etmeye engeldi.”
Örnek vererek şöyle dedi:
“Bu kalp hastalığı toplumun küçük ölçeklerinde—esnaflar arasında, üniversite hocaları arasında—rekabetçilik şeklinde görülebilir; büyük ölçeklerde ise hakkın kenara itilmesine ve Emir'ül-Müminin Ali’ye (a.s.) karşı çıkılmasına yol açabilir.”
Hz. Fatıma’nın (s.a.) toplum ıslahındaki rolüne vurgu yaparak dedi ki:
“Hz. Fatıma (s.a.) bu hastalıkları iyileştirmeye çalıştı ve değişime zemin hazırladı. Bu yönetimin pratik örneklerinden biri Fedek’in yönetimiydi. Fedek Hz. Fatıma’nın (s.a.) ve Emir'ül-Müminin'in (a.s.) elinde olsaydı, ihtiyaç sahiplerini destekleyebilir ve Ehlibeyt'in ekonomik gücü toplumsal siyasi ıslah gücüne dönüşebilirdi.”
Ekledi:
“Fedek'in ekonomik kaynaklarına rağmen Hz. Fatıma (s.a.) ve Emir'ül-Müminin Ali (a.s.), son derece sade ve takvalı bir yaşam sürüyorlardı. Bu da onların yönetiminin güç ve gösteriş için değil, toplumun ıslahı ve halka hizmet için olduğunu gösterir.”
Kalp hastalığı kavramına değinerek dedi ki:
“Kur'an’daki ‘fi kulubihim marad’ sadece münafık anlamına gelmez. Bazı insanlar mümin, namaz kılan, dine bağlı olsa da kalpleri hastadır ve zayıf imana sahiptir. Haset, güç hırsı, ihtiras, tamah ve diğer ahlaki zaaflar insanı haktan uzaklaştırır.”
Kur’an ayetlerinden örnek vererek:
“Bakara Suresi 8–10. ayetlerde, zahiren iman etmiş ama kalplerinde hastalık olan kişiler tanımlanır. Maide 52’de ise zayıf kalpli müminlerin, düşmanlarla kolayca ittifak kurabileceği belirtilir.”
Bu toplumu üç kategoriye ayırarak şöyle dedi:
- Münafıklar
- Kalbi hastalar (zahiren mümin ama zayıf imanlı)
- Korkaklar ve toplumda korku yayanlar (mercuflar)
Ekledi:
“Hz. Fatıma (s.a.) bu gruplarla karşı karşıya kaldı. Bunlar münafık değildi ama kalpleri zayıf ve korku doluydu; hak ve velayet için ayağa kalkamadılar.
Kur’an ayetlerini dikkatle analiz ederek aktardı:
“Ahzab Suresi’nin 49 ve 60. ayetleri ile Nur Suresi’nin 50. ayeti üç sınıf insanı tanıtır: münafıklar, kalbi hastalar ve korkaklar. Bu sınıflandırma, zahiren iman etmiş birçok kişinin tehdit ve baskı ile karşılaştığında nasıl zayıflık ve kaygı yaşadığını ve toplumun psikolojik güvenliğini nasıl sarsabildiğini göstermektedir.”
Hüccetü’l-İslam ve’l-Müslimin Hüsrevpenah, tarihî tecrübeye atıf yaparak şöyle ekledi:
“Hz. Fatıma (s.a.), toplumu yönlendirmek ve Peygamber’in (s.a.) risaletini sürdürmek için bu gruplarla karşı karşıya gelmek zorundaydı. Gerçek müminlerin, münafıkların, kalbi hastaların, korkakların ve toplumda korku yayanların bir arada bulunduğu bir toplum, köklü değişim ve yapısal ıslah için özel bir yönetim modeline ihtiyaç duyuyordu. Hz. Fatıma (s.a.) iman, cesaret ve tedbiriyle bu değişimin temellerini attı.”
Günümüzden örnekler vererek şöyle dedi:
“Bugün de toplumda bazı insanlar, Müslüman olmalarına rağmen kalp zayıflığı ve korkuya kapılmakta; davranışları bazen toplumsal ve psikolojik güvenliği tehdit etmektedir. Hz. Fatıma’nın (s.a.) bilinçli ve tedbirli tutumundan örnek alarak toplumun ıslahında, ahlaki rehberlikte ve iman zafiyetleri ile yozlaşmayla mücadelede onların yolunu takip etmeliyiz.”
Kültür İnkılabı Yüksek Konseyi Genel Sekreteri sözlerinin sonunda şöyle vurguladı:
“Hz. Fatıma'nın (s.a.) tutumu, mükemmel bir yönetim modeliydi. Gerçek müminlerin, münafıkların, kalbi hastaların, korkakların ve korku yayanların bulunduğu bir toplumu yönlendirdi; toplumu Peygamber’in (s.a.) hedefleri doğrultusunda ıslah etti. Bu model gösteriyor ki Fatımî yönetimi, kalplerin, ahlakın ve davranışların yönetimidir; amacı toplumun köklü ıslahı ve ilahî değerlerin sağlamlaştırılmasıdır.”
yorumunuz