Perşembe 18 Aralık 2025 - 22:19
İslami Beşerî Bilimler, İkinci Adım İnkılap Bildirgesi’nin Temeli ve Ruhudur / Bazılarının “İslami Beşerî Bilimler Yoktur” Demesine Şaşırıyorum

Havza / İlim Havzaları Yüksek Konseyi Başkanı, İslami beşerî bilimlerin İkinci Adım İnkılap Bildirgesi’nin temeli ve ruhu olduğunu vurgulayarak şöyle dedi: “İslami ilimler ve marifetler ile deneysel bilim arasındaki ilişkiyi ya da herhangi bir teorik ve ahlaki düşüncenin deneysel bilimle bağını görmezden gelmek, hatalı sonuçlara ve yanlış yorumlara yol açar. Yıllarca Kültür İnkılabı Yüksek Konseyi’nde görev yapmış bazı dostların ‘İslami beşerî bilimler diye bir şey yoktur.’ demelerine gerçekten şaşırıyorum.”

Havza Haber Ajansı’nın haberine göre Ayetullah Ali Rıza Ârafi, Kum Üniversitesi Hikmet Konferans Salonu’nda düzenlenen “İkinci Adım İnkılap Bildirgesi Ufkunda İslami Beşerî Bilimler” Ulusal Sempozyumu'nun kapanış töreninde, bilim ve araştırmanın önemi ile felsefe ve ahlakın, beşerî bilimler ve teknolojinin gelişimindeki kurucu rolüne vurgu yaptı.

Ayetullah Ârafi konuşmasında şöyle dedi: “Araştırma ve İnceleme Haftası’nı kutluyor, aynı zamanda havza ile üniversitenin birlik haftasını yâd ediyoruz. Havza ve üniversitenin yüce şehitlerinin, İslami direniş şehitlerinin, sekiz yıllık Kutsal Savunma ve on iki günlük süreçte şehit düşenlerin, bu üniversitenin şehitlerinin ve İmam’ın aziz şehitlerinin ruhlarına selam gönderiyoruz.”

İkinci Adım İnkılap Bildirgesi’nde Rehber’in İlk Tavsiyesi

İlim Havzaları Müdürü sözlerine şöyle devam etti: “İkinci Adım İnkılap Bildirgesi’nde Rehber-i Muazzam’ın ilk tavsiyesi bilim ve araştırmadır. Bu son derece önemli bir husustur. Bildirgedeki iki-üç bölümü kısaca hatırlatmak ve birkaç noktaya değinmek istiyorum.”

Ayetullah Ârafi şunları kaydetti: “Bilim ve araştırma, ülkenin izzet ve kudretinin en açık aracıdır. Bilginin diğer yüzü güçtür. Batı medeniyeti, sahip olduğu bilgi sayesinde yaklaşık iki yüz yıl boyunca kendisine servet, nüfuz ve güç sağlamayı başardı. Ahlaki ve itikadi temellerindeki zayıflıklara rağmen Batı tarzı yaşam biçimini diğer toplumlara dayatarak bilim, siyaset ve ekonomi kervanının büyük bir kısmını ele geçirdi. Bu bölümde Batı medeniyetinin hem güçlü yönüne hem de temel zayıflığına dikkat çekilmektedir. Güçlü yönü, hakikatleri keşfetme hızıdır; evrenin sırlarına ulaşması ve bunları hayatın hizmetine sunmasıdır. Zayıf yönü ise bu bilim ağacının verimsiz bir toprakta, insanın gerçek saadeti gözetilmeden büyümesi ve felsefi temellerinin sorunlu olmasıdır.”

Ayetullah Ârafi sözlerini şöyle sürdürdü: “Batı’nın bu servet ve bilgiyi felsefe olmadan elde ettiğini sanmamak gerekir; elbette bir felsefe vardır. Kant’la başlayan, Descartes’la devam eden ve sonraki dönemlere kadar uzanan; genel felsefeden özel felsefelere ve çeşitli felsefi yaklaşımlara kadar uzanan bir felsefi yapı söz konusudur. Kant’ın felsefesi, Descartes, Hume, Popper ve diğerlerinin görüşleri ile felsefelerin alt dalları, Batı’nın büyük felsefi sistemini oluşturmuştur. Ancak bu temel, Rönesans sonrası dönemde zedelenmiş, eleştiriye açık hâle gelmiş ve yeni zaaflarla karşı karşıya kalmıştır.”

Bilim ve Teknoloji Felsefi Temel Olmadan Şekillenemez

Ayetullah Ârafî ardından şunları söyledi: “Eğer biri insan bilimlerinin, temel bilimlerin veya teknolojinin belirli bir kaynak veya otoriteye dayanmaksızın, sağlam bir felsefi ve teorik temele sahip olmadan gelişebileceğini düşünüyorsa, bu kesinlikle yanlış bir düşüncedir. Bilim ve teknoloji, felsefi temelden yoksun olarak şekillenemez. En zor ve en gizli koşullarda bile, bilim ve teknoloji bir felsefi kaynaktan ve etik düşünceden beslenir. Bu ilişki, bir kısmı akıl yürütmeyle ve delillerle kanıtlanabilir niteliktedir, bir kısmı ise kanıtlanamazdır; ancak her iki biçimde de araştırmacının zihninde etkili olur ve onun dünyaya, varlığa, evrene ve insana dair temel bakış açısını, ayrıca etik yaklaşımını şekillendirir.”

Ayetullah Ârafî, yaklaşık otuz yıl önce John Dewey’in “Demokrasi ve Eğitim” kitabını incelediğini ve tartıştığını belirterek şöyle devam etti: “Kitabın her bölümünde felsefi, teorik ve etik düşünce açıkça görülmektedir; hatta pratik deneyim tartışmaları sırasında bile bu etkiler mevcuttur. Bu durum, bilimin saf ve bağımsız olamayacağını gösterir. Bilim ile felsefe ve etik arasındaki ilişki bir kısmı gerçekten temel ve delillidir; bir kısmı ise bilinçdışıdır, ancak bilim, felsefi ve ahlaki bir perspektif içinde kendi sistemini ve yapısını oluşturur.”

Bilim, Felsefi ve Ahlaki Temel Olmadan Gerçek Anlamda Büyüyemez

Ayetullah Ârafî, bilim ve teknolojinin gelişiminde felsefe ve ahlakın temel rolüne ve İslami beşerî bilimlerin önemine vurgu yaparak şunları söyledi: “Bilim, felsefi ve ahlaki temellere dayanmadıkça gerçek anlamda büyüyemez.”

Ayetullah Ârafî, bu etkileşimin çift yönlü olduğunu vurgulayarak şöyle dedi: “Bu etki hem araştırmacıyı hem de bilim ve teknoloji topluluğunu etkiler. Batı felsefesi ve onun hâkim etik anlayışı, bilim, bilgi ve teknoloji üzerinde doğrudan etkilidir; ayrıca teknolojilerin uygulanış biçimi ve dünyayla etkileşim şeklini belirler.”

Ayetullah Ârafî, insan bilimlerinde göreli bir yaklaşımı tamamen reddettiğini belirterek şunları ekledi: “Bilimin kendine özgü bir konumu, kapsamı ve yöntemi vardır; hiçbir şey onun yerini alamaz. Bilimin kendi işlevi vardır; fakat bilim, felsefe ve ahlaktan bağımsız olarak yönlendirilemez.”

Bilim, Felsefe ve Ahlak Birbiriyle İç İçe Geçmiştir

Ayetullah Ârafî şunları ekledi: “Bazıları, bilim ve deneysel araştırma yöntemlerinin felsefe ve ahlaktan bağımsız olarak işleyebileceğini iddia edebilir; biz bu iddiayı kabul etmiyoruz. Elbette burada aşırı bireyselleşmeye de düşmemek gerekir; yani birinin kendi özel felsefesine veya etik teorisine dayanarak bilimi bağımsız bir şekilde yürütebileceğini düşünmesi yanlış olur. Gerçekte bilim, felsefe ve ahlak iç içe geçmiştir.”

Ayetullah Ârafî, İslami beşerî bilimler konusunda yıllarca çalıştığını ve bu alanda 12 teori topladığını, günümüzde ise İslami insan bilimleri kavramını tanımlayan yaklaşık 12–15 teori bulunduğunu belirtti: "Bazıları bu teorilere itiraz edebilir; ancak bu durum, İslami beşerî bilimlerin mutlaka İslami düşünce zemininde şekillenmesi gerektiğini gösterir. Bu bilim, felsefe ve ahlaktan bağımsız ve ayrılamaz."

Ayetullah Ârafî sözlerine şöyle devam etti: “İslami bilimler ve bilginin, herhangi bir teorik veya etik düşünce ile deneysel bilim arasındaki ilişkisi göz ardı edildiğinde, ortaya çıkan sonuç yanlış ve hatalı olur. Bazı arkadaşlar yıllarca Kültür İnkılabı Yüksek Konseyi’nde bulundular ve hâlâ ‘İslami beşerî bilimler yoktur.’ diyorlar; buna şaşırıyorum. İster 12 teoriden sadece birine inanın, ister inanmayın, İslami beşerî bilimlerin varlığını reddetmek mümkün değildir. Bu kavramları birbirinden ayırmak mantıklı veya mümkün değildir.”

İslami Beşerî Bilimler, İkinci Adım Bildirgesi’nin Esası ve Ruhu

Ayetullah Ârafî sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Dikkate alınması gereken temel nokta şudur: İslami beşerî bilimler, İkinci Adım Bildirgesi’nin esasını ve ruhunu oluşturur. Bu başlık bildirgede doğrudan geçmese de bildirgenin ruhu, beşerî bilimlerin İslami düşünce zemininde şekillenmesi gerektiğini vurgular. Bu, sadece beşerî bilimlerle sınırlı bir sorumluluk değildir; tüm bilim alanlarında İslami ve felsefi bir bakış açısının oluşturulmasıdır ve bu, hem havza hem de üniversitenin sorumluluğundadır.”

İslami ve Beşerî Bilimlerin Birleşimi, Medeniyetin Gelişiminde Temel Unsurdur

Ayetullah Ârafî, medeniyetin gelişiminde İslami ve beşerî bilimlerin iç içe geçmesinin önemine ve havza ile üniversite arasındaki işbirliğinin gerekliliğine vurgu yaptı ve şunları söyledi: “Yeni medeniyet modellerinin tasarlanması, bu iç içe geçme olmadan mümkün değildir.”

İsfahan’da Öğrencilik Döneminden Bir Anı

Ayetullah Ârafî, kişisel deneyimini paylaşarak şöyle dedi: “Bazen örnek verir ve gençlik yıllarımdan bir anımı anlatırım; hatırlıyorum ki yaz aylarında neredeyse iki ay İmam Sadık (a.s.) Çaharbağ Medresesi’nde İsfahan’da bulunuyordum. Geceleri bazen yalnız kalırdım ve sürekli düşünürdüm: Bu medresenin mimarisi ne kadar ruhu besleyen, etkileyici ve ilham verici. Medrese, Şeyh Bahaî tarafından tasarlanmıştı; o, İslami bilimleri dönemin en ileri teknolojileriyle birleştirmiş, aynı zamanda şiir ve mimariyi de iyi bilirdi. Bu kapsamlı birleşim ve iç içe geçme, sadece teorik beşerî bilimlerle sınırlı olmadığını gösterir; sanat, mimari ve şiir de buna dahildir. Bu yaklaşımın ruhu şunu ifade eder: Eğer bir medeniyet yolunu ilerletmek ve farklı bir model sunmak istiyorsak, yöntemi bu hassas birleşimde yatmaktadır.”

Ayetullah Ârafî ekledi: “Bu alanda hâlâ eksikliklerimiz var ve bu iç içe geçme ve hassas birleşme oluşmadıkça, yeni ve farklı modeller sunamayız. İkinci Adım Bildirgesi de bu yolda havza ve üniversitenin birlikte ilerlemesi gerektiğini vurgular; hem güç hem de sorumluluk bu birliktedir. Elbette bu süreç her zaman zorluklarla karşılaşır; çünkü hem havza hem de üniversitede eksiklikler vardır, ancak bu alan, havza ve üniversite işbirliğinin temel eksenlerinden biri olabilir.”

Üniversitenin Büyük Görevi

Ayetullah Ârafî, üniversitenin temel görevini şöyle açıkladı: “Üniversite, yönetim ve toplumla ilişkili beşerî bilimlerde araştırmacı bir bakış açısıyla dünyadaki mevcut teorilerin güçlü ve zayıf yönlerini belirlemeli ve havza ile işbirliği içinde dinî düşünceyi uygun biçimlerde sunmalıdır. Üniversitenin bu alanda ciddi bir kapasitesi vardır; büyük adımlar atılmış olsa da, hâlâ gidilecek çok yol bulunmaktadır.”

Ayetullah Ârafî ayrıca, İslami beşerî bilimlere doğru ilerlemek için gereken şartlara değindi: “Bunlardan en önemlisi İslami bilgi ve bilim sınırlarını genişletmektir. Bu, güncel bilimsel gelişmeler ve üniversite ile etkileşim olmadan mümkün değildir ve özel bir önem taşır. Bu, İslami beşerî bilimlerin ilerlemesi ve yeni medeniyetin inşası için hayati bir gerekliliktir.”

Fıkh-ı Terbiyyet’in Kurulması

Ayetullah Ârafî, otuz yılı aşkın süredir psikoloji ve eğitim bilimlerinde çalıştığını belirterek, eğitim ve öğretimi bilimsel olarak desteklemek için fıkıh, felsefe ve kelamda dönüşümün gerekliliğini vurguladı ve ‘Fıkh-ı Terbiyyet’in kurulması’ fikrini dile getirdi.

O dönemde Havza ve Üniversite Araştırma Enstitüsü’nde psikoloji ve eğitim bilimleri alanında çalışırken, Prof. Dr. Kardan, Dr. Paksereşt ve diğer önde gelen eğitim ve psikoloji akademisyenleriyle yoğun işbirliği yaptığını anlattı. Bazen Prof. Dr. Kardan ile John Dewey ve diğer teori yazarlarının fikirleri üzerine beş saatten fazla tartıştığını ve çeşitli çalışmalar yürüttüğünü belirtti.

Ayetullah Ârafî, bu süreçten çıkardığı dersleri şöyle aktardı: “Erken dönemde anladım ki işlerimizin güvenilir ve sağlam olmasını istiyorsak fıkıh, felsefe ve kelamda dönüşümler yapmak gerekir. O zaman mevcut yapılar, fikirlerimi ve hedeflerimi tam olarak hayata geçirmeme izin vermiyordu; sınırlayıcı ve engelleyiciydi. Ancak o dönemde zihnim, içtihadî yaklaşım, sabır, hikmet ve derin bilimsel çalışmayı temel alan bir alan yaratma fikrine yöneldi. O zamandan itibaren Fıkh-ı Terbiyyet’in kurulması gerektiği kanaatine vardım; çünkü fıkıh çok zengin ve köklü bir cevherdir.”

Çağdaş Fıkıh ve Felsefenin İslami Beşerî Bilimlerle Bağlantısı

Ayetullah Ârafî, havzada fıkıh ve felsefede yapılacak dönüşümlerin ve bunların İslami beşerî bilimler ile üniversiteye bağlanmasının önemine vurgu yaptı ve şunları söyledi: “Bu bağ olmadan ülkenin bilimsel ve eğitimsel gelişimi eksik kalır. Ben haftada iki-üç kez bu konuyu takip ediyordum ve gördüm ki bu alanda yapılan her çalışma derin ve değerlidir.”

Ayetullah Ârafî, bu bağın fıkıh alanı için bir zorunluluk olduğunu belirtti: “Doğrudan fıkıh ile ilgilenmeyenler bile bu zemine bağlı olmalı ve ondan ilham almalıdır; çünkü bilimsel çalışma fıkıh ve içtihadî düşünceye bağlı olmadan etkisiz ve eksik kalır. Günümüzde havzada Çağdaş Fıkıh Ofisi göreceli olarak iyi çalışmalar yapmış ve değerli araştırmalar sunmuştur.”

Ayetullah Ârafî, felsefe alanına da işaret ederek şöyle dedi: “Felsefe ve onun uzantıları, sağlamlaştırma ve derin içtihat çalışmaları gerektirir. Bu yıl, tıpkı Çağdaş Fıkıh Ofisi gibi felsefe alanında da özel bir ofis kurulması planlanıyor. Böylece felsefe dersleri, felsefe-i müaddal, felsefe uzantıları, eğitim felsefesi, siyaset felsefesi ve ekonomi felsefesi gibi alanlarda daha etkin hale gelebilecek. Bu çalışmalar İslami bakış açısının içtihadî ve hikmetî yaklaşım ile ilgili konulara aktarılmasını sağlayacak.”

Ayetullah Ârafî, bu girişimi İslami bilimlerin sınırlarını geliştirmek ve beşerî bilimler ile diğer bilimsel gelişmelerle uyum sağlamak açısından önemseyerek şöyle özetledi: “Böylece araştırmalar ve İslami kaynaklar, bilimsel açıdan doğru ve sistemli bir yolda ilerleyecek.”

İslami Beşerî Bilimlerin Gelişimi, Havza ve Üniversite Arasında Sürekli İşbirliği Gerektirir

Ayetullah Ârafî, İslami beşerî bilimlerin fıkıh, felsefe, kelam, tefsir ve teknoloji ile bağlantılı olmasının ve havza ile üniversite arasında sürekli bir etkileşimin önemine vurgu yaptı ve şunları söyledi: “Bu bağ olmadan, ülkenin bilimsel ve eğitimsel gelişimi tamamlanamaz.”

Ayetullah Ârafî devamında şöyle dedi: “Tefsir alanında, merhum Allâme Tabatabaî’den sonra konu bazlı ve uzmanlık gerektiren tefsirler ortaya çıkmıştır. Allâme’nin tefsirde yarattığı büyük dönüşüm, öğrenciler ve diğer büyük âlimler için sağlam bir temel oluşturdu. Daha sonra bazı araştırmacılar uzmanlık alanlarına yönelik tefsirlere yöneldi ve böylece tefsir alanında uzmanlaşma başladı. Biz, el-Mustafa Üniversitesi’nde bu konuda birkaç öncü deneyim gerçekleştirdik ve uzmanlık tefsirlerinin üretimi ve geliştirilmesi için ilk adımları attık. Bu deneyim uzmanlık tefsirinin rehberlik ve yönlendirme açısından önemli bir rol oynayabileceğini gösteriyor ancak bu başarı, havza ve üniversite ile sürekli etkileşim olmadan mümkün değildir.”

Ayetullah Ârafî fıkıh, felsefe, kelam ve tefsirdeki dönüşümlerin birden fazla gerekçesi olduğunu vurguladı: “En önemlilerinden biri, yeni bilim dalları ve modern bilgi alanları ile sürekli devam eden etkileşimdir. Fıkh-ı Terbiyyet, felsefe, kelam veya tefsir boşlukta oluşamaz; eğitim, beşerî bilimler ve diğer disiplinlerle tanışık olmak gerekir ki yeni fıkıh kapıları ve alanlar ortaya çıksın.”

Ayetullah  Ârafî, hadis ilmine de değinerek şunları söyledi: “Hadis biliminde de bazı çalışmalar başlatılmıştır; böylece bu alan üniversite ve bilimsel disiplinlerle ilişkilendirilmeye başlanmıştır. Bu süreç, gösteriyor ki İslami beşerî bilimler ve teknolojiler sadece havza ve üniversitenin kökten ve kapsamlı bir etkileşim içinde olmasıyla içtihatî ve bilimsel olarak gelişebilir.”

İslami Beşerî Bilimlerin ve Yapay Zekânın Gelişimi

Ayetullah Ârafî, örnek olarak yapay zekâ alanında yürütülen büyük projelere değinerek şunları söyledi: “Şu anda, içtihat ve bilişsel bilimlerle bağlantılı büyük projeler yürütülmektedir ve bu projeler sağlam felsefi, kelamî, fıkhî ve inanç temelleri gerektirmektedir. Bu projeler birçok zorluk içerse de havza ve üniversite işbirliğinin İslami beşerî bilimler ve teknoloji alanında ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir.”

Ayetullah Ârafî, devamında şu noktaları vurguladı:

              •            İslami beşerî bilimler ve yeni teknolojiler -özellikle yapay zekâ- felsefi, fıkhî, kelamî ve ahlaki temeller güçlendirilmeden geçerli teoriler üretemez. Bu nedenle havza ve üniversitenin işbirliği zorunludur.

              •            Yapay zekâ ve bilişsel bilimlerin birleşimi, önemli felsefi, kelamî, fıkhî ve inanç temellerine sahiptir ve ülke açısından önemli yansımaları vardır.

              •            Havza ve üniversite, bilişsel bilimler ve İslami düşünce arasındaki etkileşimi daha fazla düşünmelidir. Bu etkileşim dört-beş düzeyde incelenebilir:

              1.           İslami bakış açısıyla yapay zekâ felsefesi

              2.           Yapay zekâ fıkhı ve hukuku

              3.           Yapay zekâ ahlakı

              4.           Teoloji ve kelam alanındaki uygulamaları ve etkileri

Ayetullah Ârafî, hâlihazırda bu alanda sekiz dersin tasarlanıp araştırmacılar tarafından okutulduğunu belirtti ve “İslami bilimlerin derin düşüncelerine bakmadan, onları yeniden yapılandırıp geliştirmeden, İslami beşerî bilimler ve yeni teknolojiler alanında geçerli teoriler üretmek mümkün değildir. Bu, ülkenin bilimsel ve araştırma alanında temel bir gerekliliktir.” diye ekledi.

Son olarak Ayetullah Ârafî, İkinci Adım Bildirgesine atıfta bulunarak şunları söyledi: “İkinci Adım Bildirgesi, üst düzey stratejik ve derin bir bildirgedir ve ne kadar uygulanmaya çalışılırsa çalışılsın, her zaman eksik kalır. Önceki konuşmalarımda İslami sistem ve inkılapla ilgili temel ikilemleri ele almıştım; bu bildirgede yaklaşık yirmi ila yirmi beş ana paradoks özetlenmiş ve İslam İnkılabı bunları çözmüştür. Bu başarıların büyük kısmı ülke anayasasında da yansıtılmıştır ve İslam İnkılabı’nın büyük teorisinin, geçmişteki zorlukları nasıl aştığını gösterir.”

Ayetullah Ârafî, konferansın sonunda katılımcılara teşekkür ederek şunları ifade etti: “Bu konferans, havza ve üniversitenin İslami beşerî bilimler ile yeni teknolojileri güçlendirmedeki rolünü yeniden düşünmek ve değerlendirmek için çok değerli bir fırsattır ve geleceğe yönelik hareket yolumuzu daha aydınlık hâle getirmektedir.”

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha