Havza Haber Ajansı’nın haberine göre, son olaylar ve bu konu etrafında medyada yürütülen tartışmaların ardından kadın ve erkek arasındaki diyet (kan bedeli) farkı meselesi, bir kez daha fıkhi ve toplumsal açıdan en çok tartışılan konulardan biri haline gelmiştir.
Bu meselenin farklı boyutlarını ele almak için dini şüphelere cevap verme alanında uzman olan Hüccetü’l-İslâm Ruhullah Habibiyan ile görüştük. Aşağıda okuyacağınız metin bu görüşmenin bir özetidir.
– Öncelikle zaman ayırıp Havza Haber Ajansı’na bu röportajı verdiğiniz için teşekkür ederiz. Bu bağlamda size şu önemli soruyu yöneltmek istiyoruz: İslam fıkhında kadın ve erkek arasında diyet farkının sebebi nedir? Bu hükmün istisnaları veya özel durumları var mıdır?
Kadın ve erkek arasındaki diyet farkı konusunda birçok ayrıntılı tartışma yapılmıştır. Ancak bu soruya verilecek nihai cevap diğer şer’i hükümlerde olduğu gibi iki ana başlık altında incelenebilir:
Birincisi bu hükmün illeti (nedeni), ikincisi ise bu hükümde gizli olan hikmet veya hikmetlerin anlaşılmasıdır.
Şeriatın tüm hükümlerinin esas nedeni genel bir ilke olarak ‘insanların Allah’ın buyruklarına ne ölçüde teslim olduklarının sınanması’ şeklinde özetlenebilir. Bu, şeriatte yer alan tüm detayların ve çeşitli dinlerdeki hüküm farklılıklarının temelinde yatan asıl gerekçedir.
Bu temele göre bazı hükümlerde aklî bir gerekçe veya açık bir fayda göremesek bile bu hükümlerin meşruiyetindeki en önemli neden Yüce Allah’ın kullarını teslimiyet sınavına tabi tutmak istemesidir; böylece onları mutlak hikmet sahibi olan Allah’ın buyruklarına tam bir boyun eğme ve teslimiyet sınırına ulaştırmak ister.
Bu, temel dinî öğretilerde açıkça ifade edilmiştir. Nitekim Emirü’l-Müminin Ali (a.s), Nehcü’l-Belâğa’daki meşhur Kasîa Hutbesi’nde, hac farizasının meşru kılınması felsefesini açıklarken – bu ibadetin barındırdığı bütün inceliklere ve derin anlamlara rağmen – hacdaki tüm amellerin asıl hikmetini kulların sınanması olarak tanımlar. Yani bizim hacda idrak ettiğimiz bütün hikmetler aslında ikincil derecede sebeplerdir; esas neden kulların Allah’ın iradesine ne kadar teslim olduklarını ortaya koyan bir sınamadır.
İslam’ın özü de tam olarak budur. Nitekim Emirü’l-Müminin (a.s) şöyle buyurur: “İslam, teslimiyettir.”
Eğer mesele böyleyse artık şeriatın ayrıntılarını gerekçelendirmek için karmaşık açıklamalara gerek kalmaz. Kulun, Allah’ın emrine hiçbir itiraz ve sorgulama olmaksızın boyun eğmesi yeterlidir. Bu da kadın ve erkek arasındaki diyet farkı gibi hükümlerin arkasındaki en temel cevaptır.
İlk bakışta mantıklı görünmeyen bu tür farklılıklar esasen kulların teslimiyetini ölçme yönü taşır. Çünkü şayet tüm hükümler tamamen açık, anlaşılır ve akla uygun olsaydı insanlar bu emirlere yalnızca akıllarının ikna olmasıyla uyardı, Allah’a teslimiyet duygusuyla değil. Ancak bazı hükümlerin hikmetleri ve sonuçları kolayca anlaşılamadığında işte o zaman itaat ve kulluk imtihanı çok daha ciddi ve derin bir hâl alır.

Tartışmanın ikinci kısmında bu tür hükümlerin hikmetleri ele alınmaktadır. Bu bölümün ön kabulü şu soruya dayanır: Allah gibi hikmet sahibi bir varlık kullarını sınayıp teslimiyetlerini ölçmek isterken verdiği hükümlerin arkasında farklı hikmetler gözetmiş olamaz mı?
Elbette böyle bir şey mümkün olabilir. Çünkü hikmet sahibi Allah, hiçbir hükmü hikmetsiz olarak koymaz. Bu ilkeye dayanarak şeriatte yer alan bu tür hükümlerin çeşitli boyutlarını incelememiz gerekir.
Her ne kadar bizler bu hükümlerin tüm sırlarını ve özellikle detaylarındaki farklılıkları tam anlamıyla kavrayamasak da her ilahî hükmün arkasında bir maslahat (yarar, fayda) olduğunu bilmek, o hükmün doğruluğuna daha güçlü bir güvenle inanmak ve Allah’ın emrine teslim olmak için yeterlidir.
Aslında bu hikmetler çetin bir yolda ilerleyen bir yolcunun çevresini aydınlatan meşaleler gibidir; insanın yürüyüşünü daha umutlu ve kararlı kılar. Ancak asıl itici güç Allah’ın her buyruğunun doğru olduğuna olan imandır ve insanın O’nun emrine tam bir teslimiyet göstermesidir.
Ancak kadın ve erkek arasındaki diyet farkının hikmetlerini değerlendirirken her şeyden önce bilinmelidir ki bu fark mutlak ve her durumu kapsayan bir kural değildir.
Birçok durumda kadın ve erkek için diyet miktarı eşittir. Örneğin:
Vücuttaki küçük yaralanmalarda, yani diyetin üçte birinden (1/3) az olan bedensel zararlar – kırıklar, hafif kesikler gibi – kadınla erkek arasında hiçbir fark bulunmaz ve diyet miktarı aynıdır.
Diyetin miktarının belirlenmesinde baz alınan ölçü 100 deve kabul edilirse 33 deveye kadar olan zararlarda kadın ve erkek eşit diyet alır.
Örneğin:
Tüm dişlerin kırılması ya da tüm parmakların kesilmesi, tam diyete (yani 100 deveye) karşılık gelir.
Ama bir kazada sadece 10 diş zarar görmüşse ya da üç parmak kopmuşsa bu zararlar tam diyeti geçmediği için kadınla erkek arasında fark oluşmaz. Çünkü bu tür zararlar diyetin üçte birinden az kabul edilir.
Dolayısıyla kadın ve erkeğin diyette eşit olduğu bu durumlar özellikle günümüzde yaşanan trafik kazaları ve günlük olayların büyük çoğunluğunu kapsar.
Ancak zarar diyetin üçte birini aştığında o zaman kadın için verilen diyet, erkeğin yarısına düşer.
Diyet: Adalet terazisinin gerçeklik boyutu
Bu farkın temel hikmeti şuradadır:
Diyet, insanın ruhsal veya manevi değeriyle değil bedeninin maddi değeriyle ilgilidir.
Yani burada ölçülen şey bir insanın şahsiyeti, ilmi, becerisi ya da ruhani değeri değil; bedeninin ekonomik ve sosyal işlevidir.
Tüm insan toplumlarında – geçmişte olduğu gibi bugün de – ailenin geçimini sağlama görevi büyük oranda erkeklerin sorumluluğundadır.
Hatta modern Batı toplumlarında bile çalışan kadınların oranı hâlâ erkeklerin oranından oldukça düşüktür.
Kişiye verilen zarar küçük ve diyetin üçte birinden az olduğunda genellikle bireyin toplumsal işlevselliği büyük ölçüde etkilenmez.
Dolayısıyla ailenin geçim düzeni bozulmaz ve aile yapısı sarsılmaz. Bu nedenle böyle durumlarda kadınla erkek arasında diyet farkı yoktur.
Ancak zararlar ağırlaştığında – özellikle ölüm ya da kalıcı sakatlık gibi durumlarda – kadın ve erkeğin toplumsal rollerindeki fark diyet hesabında etkili olmaya başlar.
Çünkü böyle ciddi bedensel zararlar ailenin ekonomik yapısını doğrudan etkiler.
Özellikle bir erkek ağır yaralandığında ya da hayatını kaybettiğinde o ailenin mali yapısı çok daha ciddi biçimde sarsılır.
Çünkü çoğu durumda erkek ailenin geçimini sağlayan kişidir.
İnce Bir Nokta: Bu fark keyfî ya da ayrımcı bir gerekçeyle konulmuş değildir.
Aksine bu hüküm ailenin sosyo-ekonomik gerçeklerine dayanır.
Mesela bir erkek trafik kazasında felç olursa, gözlerini kaybederse veya ölürse bu durum ailenin maddi açıdan ağır bir darbe almasına neden olur.
Çünkü erkek genellikle ailenin temel geçim kaynağıdır.
Oysa aynı ağır zararlar bir kadına geldiğinde – her ne kadar aile içi duygusal ve işlevsel dengeler büyük ölçüde sarsılsa da – ailenin maddi düzeni çoğunlukla daha az etkilenir.
Çünkü genellikle baba (erkek) hâlâ geçimi sağlamaya devam etmektedir.
Bu nedenle bu tür ağır zararlar karşısında daha kapsamlı bir tazminat mekanizması gerekli görülmüştür.
İşte bu noktada kadın ve erkek arasındaki diyet farkının hikmeti ortaya çıkar: Ailenin maruz kaldığı ekonomik kaybın gerçekliğe uygun şekilde telafi edilmesi.
Dolayısıyla bu fark kesinlikle kadının canının veya kişiliğinin daha az değerli olduğu anlamına gelmez.
Sadece tarih boyunca toplumlarda oluşan farklı ekonomik rollerin bir yansımasıdır.
Diyet (kan bedeli) konusunun temelinde birkaç önemli nokta vardır:
Birincisi:
Diyetin miktarı caydırıcı olacak kadar anlamlı ve dikkat çekici olmalıdır.
Ancak bu miktar öyle yüksek de olmamalıdır ki, meydana gelen kaza veya hatada suçlu ya da suçlunun ailesi tamamen geri dönüşsüz bir şekilde zarar görsün.
Denge gözetilmelidir: Hem mağdurun hakkı korunmalı hem de failin hayatı tamamen çökertilmemelidir.
İkincisi:
Şer’î hükümlerin ve diyete dair kuralların belirlenmesinde kişilerin iman dereceleri, bilgileri veya bireysel meziyetleri dikkate alınmaz.
Çünkü:
• İnsanî değerleri ölçmek son derece zor hatta imkânsızdır.
• Diyet kişinin manevi değeri veya medeni konumuna değil toplum içindeki temel ekonomik ve sosyal işlevine göre belirlenir.
Üçüncüsü:
Yasa koyarken her zaman toplumun genel ve yaygın durumları esas alınır istisnai örnekler değil.
Şöyle denemez: “Filan ailede kadın çalışıyor ve geçimi sağlıyor.” ya da: “Bu adam işsiz ve eve hiçbir katkısı yok.”
Çünkü kanunlar bireysel örneklere göre değil toplumdaki yaygın, genel ve istikrarlı duruma göre düzenlenir.
Bu nedenle diyet miktarı belirlenirken de toplumdaki erkeklerin genel olarak ailenin geçimini sağlama rolü dikkate alınmıştır.
Bu yaklaşım yasa koyucunun (yargının) meseleye gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaştığını ve toplumsal yapıları göz önünde bulundurarak hüküm verdiğini gösterir.
Bazı durumlar istisna gibi görünse de hedef genel toplum ihtiyaçlarına cevap veren bütüncül bir sistem kurmaktır.
Bu nedenle kadın ve erkek arasındaki diyet farkı asla onların öz değerlerinin farklı olduğu anlamına gelmez.
Bilakis bu fark toplum ve aile yapısındaki farklı ekonomik ve sosyal rollerin yansımasıdır.
Kadınların diyeti için maddi destek sadece kazara meydana gelen olaylar içindir
Son olarak şu önemli noktaya da dikkat çekmek gerekir:
Ülke mevzuatı ve Yüce Rehber’in talimatları doğrultusunda Diyet Sigorta Fonu veya Maddi Zararların Tazminat Fonu kadın ve erkek arasındaki diyet farkını karşılama yükümlülüğüne sahiptir.
Eskiden diyeti ödeme sorumluluğu aileye aitti.
Ancak günümüzde özellikle kazalar ve benzeri olaylarda sigorta kurumları bu ödemeleri üstlenmektedir.
Buna bağlı olarak bu kurumlar her tür bedensel zarar durumunda kadın ve erkeğe tam ve eşit diyet ödemekle yükümlüdürler.
yorumunuz